01.06.1964 / Gültekin Oransay - Schumann Çevirisi Eleştirildi Ama…

 Nazire-yi tarcaniyye



     Değerli nöroşirürji mütehassısımız Bülen Tarcan, Robert Schumann’ın “Musikalische Haus und Lebensregeln”inin Türkçe’ye çevirisini çok itinalı ve sevimli bir eleştirmesinde ele aldı. Nezaket ve kibarlığının bir nişanesi olarak çeviriyi yapana bu eleştirmesini lütfedip göndermemiş. Önce sonsuz teşekkürlerimi sunar ve literatürümüze bu kıymetli eleştirmeyi kazandırmasını candan alkışlarım.


 

     Ne yazık ki, aşırı bir heyecana kapılarak kullandığı köksüz, dayanaksız, anlaşılmaz hatta çirkin sözler bu samimi eleştirmenin zevkle değil, hatta sabırla okunma imkanını ortadan kaldırmış.


 

     Evvela çevirinin başlığı için söylediklerine göz atalım. Tek bir heceden ibaret olan, “Divan-i Lugatüit Türk”ün tanıklığına göre en az dokuzyüz yıllık geçmişi olan ve Anadolu’da bugün de yaşıyan “küğ” kelimesine “çetrefil” ve “uydurma” demiş. İlle de Türkçe karşılığını kullanmıyalım, şimdiye dek nasıl altmış yılda bir “musiki”den “muzika” ve “mızıka”ya, “muzika” ve “mızıka”dan “müzik”e geçti isek bundan sonra da “müzik”ten “myuzik”e, “myuzik”ten Bartok aşkına “zene”ye atlıyalım istiyor.


 

     “Küğ” “faydasız” olduktan başka “fonetik yönden düşük ve çetrefil” imiş. “ğ” harfi ı, a, o gibi kalın seslilerden sonra gelirse telaffuzu mümkün olurmuş: çığ, çoğul, oğul, sağanak  gibi. “ü”den sonra gelince “mecburi olarak ‘y’ gibi çıkar”mış. “Demek ki dili ve damağı normal çalışan bir vatandaş” ciğer, öğrenmek, çöğür, göğüs, söğüş, söğüt, düğme, düğüm, düğün, güğüm ve daha yüzlercesini “çetrefillikleri” yüzünden söyliyemezmiş. Besbelli ki Türkiye anormal vatandaşlarla dolu!


 

     “Başlığın tertibi” de onca iyi değilmiş. “Müziksel kurallar” yerine “müzik kuralları” diye çevrilmesi daha açık ve sağlam olurmuş. Sağlamlığını bilmem ama muhakkak ki yanlış olurdu: Küğ kuralı, küğ sanatının teknik kurallarıdır, küğsel kural da küğ yaşamıyla ilgili kurallar.


 

     Yine kelimelere dönelim. Bülent, bunların anlaşılması için kitabın sonuna eklenen sözlükçüğü de okumuş. Ama küğ ile küğsel arasındaki ayrılığı gene de kavrıyamadığına göre anlamak için değil, sadece eleştirmek için okumuş.


 

     Tarcan, anahtar yerine “açkı” kullanmamı lüzumsuz buluyor ve “çünkü anahtar dilimizin en sağlam kelimesidir” buyuruyor. Sağlık konusundaki bir teşhis ancak O’nun gibi bir hekimin bilebileceği bir konu olduğundan bana çizmeyi aşmayıp susmak düşer tabii.


 

     Ama “gamme” için “dizi” diyecek yerde “aşıt” dememi de uygun bulmamış, “her önüne gelen yeni bir kelime icat ederse ne olacağız bilmiyorum” diyor. Besbelli ki Schönberg ile çıraklarının “dizi tekniği” “(Reihentechnik) söz konusu olduğunda “Reihe/Série” için ne kullanmamız gerektiğini düşünmemiş. Her önüne gelen bir an olsun durup düşünmeden çalakalem eleştiri yazarsa ne olacağız bilmiyorum.


 

     “Bezek” kelimesini de çirkin buluyor, “B yerine T koyun bakın ne oluyor!” diyor. Pek doğru, pek doğru: “Başak” da öyle çirkin, “tok” da, “tarak” da! Ne denir!?


 

     Hele “ırlamak” kelimesi için söylediği şu korkunç laflar insanı deli edecek kadar berbat. Sayın Tarcan! “Şante etmek” dururken “Şarkı söylemek” gibisinden buram buram katikofti kokan ondokuzuncu yüzyıl uydurmasını sizin gibi değerli bir nöroşirurji mütehassısı nasıl savunabilir? Hayret ve ıztırap içinde kaldım doğrusu. “Irlamak, tüm halinde hırlamak veya zırlamak kelimeleri içindedir” de örneğin “ela” tüm haline hangi kelimelerin içinde değildir? Dünyanın en sabırlı insanını bile böylesine eleştirmeler okumak zorunda kalmak felaketinden Tanrı korusun!


 

     Ve bu çirkinlikler eleştiride sürüp gidiyor: “ürkütücü şey”, “bağda, (da) takısının birleşik haline rağmen üzüm bağında bulunulması ile karışır”, “Zaten (aşmak) tan yapılan (aşıt) bir (aşma) vasıtası ifade edebilir ve (gamme) mefhumu ile ilgisi ortadan kalkar…” ve daha başkaları. Hayır Aziz Bülent, hiç bir sözünüzü beğenmiyor ve bu denli düşüncesiz eleştirmelerin yayınlanmasını mutlak olarak reddediyorum. Elli yaşlarında bir üniversite hocasının anadilinden bu kerte habersiz olmasına, “ırlamak” gibi Anadolu’da en az dokuz yüzyıldan beri kullanılan Türkçe bir kelimeye hoyratça ve yok yere “uydurma” demesine dayanmam imkansız. Evet, son senelerde “elsine-i selase”yi -sözüm ona- canlandırmak ümidiyle olmaz pot kıranlar çoğaldılar. Eleştiri alemimizde kendine (dilciyim ben) diye çam deviren gafiller var. Ama siz? Derin ve üstün kültürünüzle bu barbarlığa nasıl katılırsınız? Bütün dillerin evrim (evolution) ile olduğu kadar devrim (révolution) ile de geliştiğini herhalde benden iyi bilirsiniz.


 

     Emeğinize yazık olmuş. “Türk Küğ Belgeliği”ne böylesine Derendeli (*) işi bir eleştiri örneği armağanlayıp hamı hastan ayırmaya yardım etmenize karşılık sağ olun, var olun. Ama yeter param ve zamanında haberim olmuş olsaydı 20 Haziran 1964 tarihli “Milliyet”in bütün baskısını satın alıp ortadan kaldırır, sizi şu duruma düşmekten kurtarmaya çalışırdım. Gücenmeyin, ben de bunda çok samimiyim.


 

     (*) Almanların Professor Kalauer (Bkz. Opus 6. Sayı) dediklerine Anadolu “Derendeli” diyor. Darende’den yetişme hocaların çoğu kelle yerine kelek taşırmış güya.

     ____________________________________

 

     Aylık olarak yayınlanan “Opus Dergisi”nin 2. Yıl 20. Sayı ile Haziran 1964 tarihinde basılan nüshasının 5. sayfasından alınmıştır.


     Not: Bu yazı ile bağlantısı olması nedeniyle aşağıda linkleri verilen yazıları da okumalarını sayın okuyuculardan rica ediyorum: http://www.muziklopedi.org/?/Makale/1871 ve

http://www.muziklopedi.org/?/Makale/1873




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5758470
Online Ziyaretçi Sayısı:18
Bugünlük Ziyaret :1271

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.