Ahmed Adnan Saygun'un Seminer Kapanış Konuşması

Ahmed Adnan Saygun’un
Seminer Kapanış Konuşması

     Efendim;

     Benim adım söz konusu oldu. Bundan dolayı mutluyum ama, asıl benim mutlu olduğum şey başka; benim adım bir vesile oldu. Bu münasebetle müziğin muhtelif alanlardaki durumunu gözden geçirme imkanını bulmuş olduk burada... Konuşma yapmış olan bütün arkadaşlarıma teşekkür ederim, çünkü hep ehemmiyetli sanat, ilim ve eğitim problemleri üzerinde durdular. Ben de buna imkan vermiş olduğum için memnunum bilhassa...

     Şimdi, burada konuşulan konulardan bazıları hatırlayabildiğim kadarıyla şöyle: Pedagoji mevzuu, musiki pedagojisi; terminoloji meselesi, Türkçeleşme; bir başka örnek folklorik çalışmalar, sanat çalışmaları. Bütün bunlar üzerinde uzun uzun duruldu. Bu konuşmalar basılacak da deniliyor; acaba nasıl bir yankı uyandıracak? Mesele budur. Çünkü şimdiye kadar bir çok konu, muhtelif vesilelerle ele alınmıştı. Şimdi, en son konuşmacı arkadaşımız, Tuğrul Göğüş Bey, memleketteki orkestralarımızın Türk kompozisyonlarıyla, Türk kompozitörlerinin eserleriyle alakasından veya alakasızlığından bahsettiler. Bu bana bir şey hatırlattı. Biraz evvel Sayın Profesör Mösyö Denis Fransız kültürü ve Türk kültürü arasındaki münasebetlerden bahsetmiş oldular. Kendileriyle konuştuğum zaman bana, "Senin eserlerin Fransa'da niye çalınmıyor?" dediler. Hakikaten gariptir, dedim. Mesela benim kompozisyonlarım Almanya'da, Amerika'da veya başka memleketlerde, Rusya'da, hatta Avustralya'da çalınır da Fransa'da pek çalınmaz. Halbuki ben, Fransız kültürüyle yetişmiş bir insanım diyebilirim. Ama benim söyleyecek sözüm yok buna. Neden böyledir diye soramam. Çünkü, Türkiye'de de böyle. Türkiye'de, biraz evvel Tuğrul Göğüş Bey'in de söylediği gibi Ankara bir senelik program yapmış, benim bir tek eserim yokmuş programda... İstanbul yapmış, bir eserim varmış; o da ya çalınır ya çalınmaz, belli olmaz. Opera'ya gelince, bizim memleketimizde üç şehrimizde opera var, operalar da böyle... Durum bu, bizim halimiz budur. Mesela, benim yazmış olduğum beş opera var. Bu beş operadan birincisi, 1934 yılında yazılmıştır. 1984 yılında ilk defa Türkiye'de opera olarak -o olduğu için, ortaya çıkmış olduğu için- 50. yıl dönümü münasebetiyle çalındı. Bir defa ele alınmış ve bir iki temsil verilmiştir. Aynı seneler yazdığım ikincisi, 1934 senesinden beri temsil edilmemiştir. Gariptir, her ikisini de Atatürk istemiş ve konularını kendileri vermişti. Üçüncü olan "Kerem Operası" 1953'de binbir müşkülle ortaya çıkmış, aradan geçen 33 senede ele alınmamıştır. Dördüncüsü, "Köroğlu" ise, "İstanbul Festivali"nin açılışında ele alınmış ve iki defa kötü şartlar altında temsil edilmiştir. 1973'de, demek ki onüç sene evvel ele alınmıştır. Beşincisi hiç ele alınmamıştır. Bu benim için böyle olduğu gibi belki başka kompozitörler için de böyledir. Türkiye işte, böyle... Bir kültür bakanı tasavvur ediniz ki "Ben kültürden anlamam, alakadar da olmam bu mevzularla" desin, bunu bana bir çok insanın yanında söylemiştir. Ne bekleyebiliriz? Orkestralarımız ele almıyor, solistlerimiz öyle, bu bizim dramımızdır da... Mesela, bizim yetişmiş gayet kıymetli solistlerimiz var, fakat, Türk kompozitörlerinin eserlerini programlarına almazlar. Devletten her türlü yardımı görürler, fakat Türk kompozitörlerin eserlerini ellerine almazlar. Müstesnaları var, çok az ve aldıkları için kaybetmiyorlar, aksine kazanıyorlar. Arkadaşımız meselenin bu tarafına dokunmuştur... Temenni ederim ki, bir faydası olsun, ben ümit etmem. Bunu da açıkça söyleyeyim, ama, böyle.

     Pedagoji konusu üzerinde duruldu, pedagoji hakikaten çok ehemmiyetli bir konudur. Müzik pedagojisi bu memlekette ciddiyetle hiç bir zaman ele alınmış değildir. Binbir problem çıkarılmıştır ortaya, usulen gına dersinin yerine bilmecburiye musiki dersi konulmuştur. Ama ne idüğü belirsiz bir ders halinde sönmüş, gitmiştir. Benim "Talim ve Terbiye Heyeti"ndeki çalışmalarımdan da bahsedildiği gibi söyleyeyim. Orada, ilkokullar için bir deneme programı yapılmıştı ve bir kısmı zaten mevcut olan bazı şeyler vardı, onlar ban aitti. Fakat ben yeni bir müzik pedagojisinin esaslarını bu memlekete uygun olarak tesbit etmeye çalıştım. Sonra bizi ayırdılar oradan, hepimizi ayırdılar zaten o tarihte, politik bir mesele... Sonra şu veya bu şekilde tatbik edilmeye başlandı ve hemen dejenere olmaya yüz tuttu. Bunun ele alınması lazım ama, "Milli Eğitim Bakanlığı" –bilmiyorum burada temsilcisi var mı yok mu– müzik pedagojisine, memlekette müzik eğitimi konusuna ciddiyetle eğilmiş değildir. Bunu ben, en son İstanbul "Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi"nde bir konferansta söyledim.

     Folklorik çalışmalarımız aynı vaziyette. 1932 yılından bu yana bilmiyorum kaç yazı yazmışım, kaç rapor vermişim ciddi bir folklorik çalışma yapılabilsin bu memlekette diye. Çünkü, bir milletin gerçek kültürünü halkın kültüründe bulacağız. Biz onu bileceğiz demek, biz kendimizi tanıyacağız demektir. Kompozitör de olsak, ilim adamı da olsak, yapılacak şey budur. Evvela onları biz bilelim, ondan sonra düşünelim. Raporlar vermişim, yazılar yazmışım, en son nihayet bir müzikoloji enstitüsü kurulması gerekli, ama ciddi anlamda bir müzikoloji enstitüsü ve etnomüzikoloji enstitüsü kurulmalı demişim. En son iki sene evvel, "İstanbul Konservatuvarı" içerisinde hakikaten üniversitede bulunması lazım gelen müzikoloji bölümü kuruldu. Ama, geniş manada bir merkez kurulması meselesini de ortaya atmıştım. Bir adım atıldı ve hemen geri çekiliverdi. Kolay olmuyor demek öyle...

     Hepimize düşen görev var her şeye rağmen. Ben her sanat adamı gibi zannediyorum çok kötümserim, ama çok da iyimserim. Eğer, sadece çok kötümser olsaydım çalışamazdım, o kötümserliğin yanında uzakta bir serap gibi gördüğüm şeyin peşinde koşan bir insan vaziyetindeyim. Sanat adamı, ilim adamı böyle olur. Her şeye rağmen çalışıyorum, bir şeyler yapmaya gayret ediyorum. Bir şeyler vermeye çalışıyorum. İyi olur, kötü olur, ama bunu yapmaya çalışıyor sanat adamı...

     O halde bize düşen vazife çalışmak, gene çalışmak... Bu memleketi ayağa kaldırmak için elimizden gelen gayreti sarf etmeliyiz. Kötümser olmayacağız, hep iyiyi düşüneceğiz.

     Bu toplantılar benim adım üzerine oldu ama, dertlerin ortaya atılmasına da bir sebep teşktil etti. O itibarla bahtiyarım. Buraya gelmiş olan bütün dinleyicilere, konuşan arkadaşlarımın hepsine ve tertip eden arkadaşlarıma teşekkür ederim. Sağ olun, var olun...




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5763098
Online Ziyaretçi Sayısı:18
Bugünlük Ziyaret :1487

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.