Ku
Kuartet:
Bkz. Dördül, Quartet, Quartette.
Kucherenko, Ivan Iovych Kuchuhura:
Ukraynalı kobzar çalıcısı. 7 Temmuz 1878 tarihinde Bohodukhiv kentine bağlı Murafa köyünde dünyaya geldi. Daha henüz üç yaşında iken sol gözü tamamen kör oldu, sağ gözünde ise kalıcı hasar oluştu. 8 yaşına bastığında babasını yitirdi ve öksüz kaldı. Ancak, küğ sanatına olan olağanüstü anıklığı ile kendini belli etti ve kobzar çalmaya başladı. Artık kobzar O’nun için bir yaşam şekli olmuştu. Pavlo Haschenko’nun öğrencisi oldu ve bir süre sonra dinletiler vermeye başladı. Kucherenko, 20. yüzyılın başlarında yaşamış en etkili kobzar çalıcılarından birisiydi. Artistik kalitesinden ötürü 1919 yılında “Ukrayna Halk Sanatçısı” ve 1926 yılında “Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti” ünvanı ile onurlandırıldı. Kucherenko 1902 yılında 24 yaşında iken Harkov’da yapılan “12. Arkeoloji Konferansı”nda bir dinleti verdi. Bu dinletinin organizasyonunu Hnat Khotkevych üstlenmişti ve doğuştan gelen muazzam artistik yeteneklerle donanmış bu genç çalıcıyla performansı için hazırlanırken hatırı sayılır bir zaman geçirmişlerdi. Bu birliktelik Ivan’a çok şey öğretti ve Khotkevych O’nun üzerinde kişiliği ile derin izler bıraktı. Khotkevych, genç sanatçıyı Myrhorod kentinde yaşayan Opanas Slastion’a daha çok şey öğrenmesi için yolladı, üç ay kadar Kucherenko bu kişinin evinde yaşadı, ardından Yekaterinoslav’a döndü. Bu eğitim ile yeni artistik beceriler elde etmiş ve hayli ilerlemiş olan sanatçı Yekaterinoslav’da tarihçi Dmytro Yavornytsky tarafından organize edilen bir dinletide çalarak büyük başarı elde etti. Bu dinleti sayesinde Kucherenko bir halk ırlağanı olarak olağanüstü popüler oldu. 1908 yılında Kucherenko, Kiev’de bulunan Mykola Lysenko’nun küğ okulunda öğretmen olması için davet aldı ve bu okulda yaklaşık 18 aylık bir süre kadar çalıştı. Ancak öğretmenlik sanatçının çok vaktini aldığı için devam edemedi ve kaldığı noktadan dinleti vermeye yeniden başladı. Bandura çalma konusunda virtüoz bir düzeye erişmiş olan Kucherenko’nun bir bariton olarak dinleyiciyi etkileyen mükemmel bir sesi vardı. Tereshko Parkhomenko’nun sağlığında bandura alanında O’nun ardından gelen Kucherenko, Parkhomenko’nun sonsuzluğa göç etmesinin ardından birinci sıraya yükseldi. 1913 yılında T. Pryvalov’un daveti üzerine Saint Petersburg’a gitti. Burada ağırlıklı olarak eğitim kurumlarında olmak üzere 40’a yakın dinleti verdi. St. Petersburg’dan sonra Kucherenko, “Kobzar Derneği” tarafından Moskova’ya davet edildi ve bu kentte dernek tarafından düzenlenen akşamlarda ya da etnografik dinletilerde çaldı. 1915 yılında “Harkov Halk Kütüphanesi”nde çok başarılı bir dinleti yaptı. Ukrayna’nın bağımsızlık elde edebildiği kısa dönemde Kucherenko şahsen tanıdığı Symon Petliura hükümetini desteklemek için ülke çapında dolaştı ve dinletiler verdi. Bunun sonucu olarak Ukrayna hükümeti tarafından “Ukrayna Halk Samatçısı” ünvanı ile onurlandırıldı. Sovyet döneminde Kucherenko’nun dinletileri daha fazla teşvik edildi, bu performansları bizzat Sovyet hükümeti destekledi. 1921 yılında Bohodukhiv kentinde Kucherenko’nun kobzar çalıcısı olmasının 25. yılı onuruna özel bir dinleti düzenlendi ve nihayet 1926 yılında “Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Halk Sanatçısı” ünvanı verildi. 1928 yılından sonra Kucherenko, Kaniv kentinde bulunan Taras Shevchenko’nun anıt mezarında performans vermeye başladı. 1930’larda, “Ukrayna Otosefal Ortodoks Kilisesi”ne ortodoks bir rahip olarak gizli bir şekilde atandığı bilinmektedir. Sanatçının gerçek ölüm tarihi belli değildir. Sovyet kaynaklarına göre Alman işgali sırasında Harkov’da 1943 yılında ölmüştür. Bir başka kaynağa göre ise Kucherenko tutuklanmış ve uzun süren bir işkence sürecinden sonra İçişleri Bakanlığı kaynaklarına göre 1937 yılında kurşuna dizilmiştir. Çürümüş bedeni Harkov eteklerinde KGB’ye ait bir alanda bulunmuştur. Bkz.: Kobzar. Haschenko, Pavlo. Khotkevych, Hnat. Slastion, Opanas. Yavornytsky, Dmytro. Lysenko, Mykola. Bandura. Parkhomenko, Tereshko. Pryvalov, T. Petliura, Symon. Shevchenko, Taras.
Bir saat süreyle kulaklık kullanarak bir şey dinlemek kulaktaki bakteri sayısını % 700 arttırmaktadır.
“Kundura Sinema” özenle tasarlanmış film izlencelerinin düzenli gösteriminin yapıldığı mekanın ismi. Bu çatı altında film türü veya coğrafya gözetmeden izleyiciye diyaloğa dayalı bir yaklaşım sunulmaktadır. “Beykoz Kundura”nın kazan dairesinde özgün endüstriyel mimarisiyle restore edilerek oluşturulan “Kundura Sinema”, bir dağar sineması olarak dünya sinema tarihinin ve Türkiye sinemasının klasıl filmlerini yeniden beyaz perdeye yansıtmaktadır ve sinema tarihinin önemli yönetmenlerinin filmografisini sinemaseverlere yeniden hatırlatmayı önemsemektedir. Bir “Kundura Sinema Geleneği”ne dönüşen canlı küğ eşliğinde sessiz film gösterimleri ise, Avrupa’nın önde gelen arşivlerinden itinayla seçilen filmlerin her ay düzenli gösterimi ile sinemayı farklı bir seyir deneyimine dönüştürmektedir. Dağar yaklaşımının yanı sıra günümüzün yeni yapımlarına ayrıca yer veren “Kundura Sinema”, sinema dilinde gerçekliğe dair farklı biçemlerde hikayelerin buluştuğu yaratıcı belgesel seçkisiyle, gerçekliğin aktarımında sınırların nasıl değişkenlik gösterebileceğine dair düşünmeye davet etmektedir. Ulusal ve uluslararası festivallerde beğeniyle karşılanan günümüz sinemasının öne çıkan filmlerinden bir seçki oluştururken, festival ritminde gözden kaçan gizli cevherlerin gösterimi de önemsenmektedir. “Kundura Sinema”, her sene “27 Ekim Unesco Görsel-İşitsel Miras Günü” ve “8 Mart Dünya Kadınlar Günü” gibi benzeri özel günlerde düzenli olarak gerçekleştirdiği film izlenceleri ve konuşmalarla izleyicilerle etkileşim sağlayıp sinema bağlamında farkındalığı yükseltmeyi hedeflemektedir. “Kundura”, sinema ve sahne için tasarladığı izlencelerine koşut olarak yeni içeriklerle sürekli zenginleştirdiği kültür blogu aracılığıyla yeni fikirlerin yol gösterdiği bir kültürel alan yaratmaktadır. Yapılan seçki, araştırma odaklı bir anlayışla, sinema yazarlarından dramaturglara “Kundura”nın listesindeki filmler ve sahnelenen yapıtlarla ilişkili metinlere, video, konuşma gibi içeriklere yer vermektedir.
“Kundura Sinema” izleyici alışkanlıklarına uyum sağlamak için sürekli bir çaba içindedir. Bu çaba özellikle pandemi ile birlikte çok belirgin hale gelmiştir. Bu nedenle “Kundura Sinema”, “Kundurama” isimli yeni bir alan geliştirmiştir. Bu alanda izleyiciye “Beykoz Kundura”nın kültür ve sanata ilişkin düşünceleri “geniş bir açı” ile sunulmaktadır. Bu portalı ziyaret edenlere hem sinema alanında çeşitli filmler ve hem de sahne sanatları alanında çok sayıda edimden oluşan kaliteli bir seçki sunulmaktadır. “Kundura Sinema”, bağımsız sinemadan kısa ya da uzun metrajlı filmlere dek örnekler içermekte, yaratıcı belgesel filmlerden sessiz filmlere dek dağarında çok sayıda ürüne yer vermektedir. Ayrıca kadın yönetmenleri ya da feminist karakterleri izleyiciye tanıtmaktadır. “Kundurama” farklı film seçkileriyle içeriğini zenginleştirmeye devam etmektedir. “Kundura Sinema”, 2020 yılı sonbahar aylarından itibaren “Kinoscope” ile ortak film gösterilerine başlamıştır. “Kinoscope” ile yaptığı işbirliği sayesinde dünya festivalleri ve sinema tarihinden seçki ve filmleri takipçileri ile buluşturmaktadır. Ayrıca genç ve usta yönetmenlerin Türkiye’de daha önce gösterilmemiş filmleri Türkçe altyazı seçeneği ile sinemaseverlere aktarılmaktadır. Beykoz Kundura: Adres: Yalıköy Mah., Süreyya İlmen Cad. No:1 34820 Beykoz/İstanbul * Telefon: 0 (216) 323 31 30. e-posta: info@beykozkundura.com www.beykozkundura.com Çevrim içi gösterim platformu ile ilgili sorularınız için: kundurama@beykozkundura.com Bkz.: Kundura Sinema.
Kurant:
Klasıl ardışlarda yer alan eski usulde ve üçerli yapıda bir kırındır. Bkz. Courante.
Kurşunyağar, Murat:
Yaylı çalgılar luthiyesi olan Murat Kurşunyağar Almanya'nın Mönchengladbach kentinde 12 Ekim 1978 tarihinde doğdu. 1984 yılında ailesiyle birlikte Türkiye'ye kesin dönüş yaptı. Aile Adana kökenli olduğu için bu kente yerleşen Kurşunyağar yedinci yılında eğitimini bırakarak iş hayatına atıldı. Askerlik görevini tamamlaamasının ardından eğitimine kaldığı yerden devam ederek açık liseyi bitirdi. Bu dönemde klasik gitar çalışmaya da başlayan Kurşunyağar değişik küğ dershanelerinde klasik gitar dersleri verdi. Üniversite sınavlarına girerek "Eskişehir Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Yaylı Çalgılar Yapım Bölümü"nde öğrenci olma hakkını kazandı. 2007 yılında başladığı bu eğitimini 2011 yılında başarı ile bitirdi. Eğitim süresi boyunca mesleki olgunlaşma amacıyla farklı isimlerle çalıştı; bunlar arasında Hasan Sami Yaygıngöl, Zafer Güzey, Ecevit Tunalı, Yücel Açın, Atilla Okan, Hakan Utandı, Hans Plural ve Jürgen Manthey bulunmaktadır. Yüksek eğitimini tamamladıktan sonra Adana kentine yerleşen Kurşunyağar kendisine ait bir yaylı çalgılar yapım ve restorasyon atölyesi kurmuştur.
20 Ağustos 1979 tarihinde Girne’de doğdu. Kendi ifadesi ile “denize olan tutkusu” böyle başladı. Babasının hakim olması nedeniyle Türkiye’yi karış karış yaşadı, Türkiye sevdası bu şekilde oluştu. Öğretmen olan annesinin elinden aldığı kalem sayesinde yazmak Ela Kurt için bir tutku oldu. Adli tatillerde hep gittikleri İstanbul’a duyduğu hislerin başlangıç tarihini hiç bir zaman bilemedi, kendini tanıdığından bu yana İstanbul Ela Kurt’un içindeydi. İlk, orta ve lise öğrenimini sırasıyla Orhangazi, Ödemiş ve Malatya'da tamamladı. Küğ yaşamına 1996 yılında “Malatya Musiki Cemiyeti”nde koro üyesi olarak başladı. Bu koro sayesinde oldukça genç yaşlarda Avni Anıl ve Alaaddin Yavaşça gibi isimlerle tanışma ve onların bilgilerinden yararlanma olanağına erişti. Aynı dönemlerde Mahmut Bay’dan ud dersleri almaya başladı. 1997 yılında “TRT Ankara Radyosu Türk Sanat Musikisi Gençlik Korosu”na girdi. Burada Özgen Gürbüz, Vedat Kaptan Yurdakul, Yüksel Kip gibi öğreticilerden yararlanma fırsatı buldu. Bu çalışmaların yanı sıra Zafer Oytun’dan ud dersleri aldı ve “Ankara Kulübü Etüt Engürü Musiki Topluluğu”nun çalışmalarına katıldı. Ayrıca Feruzan Esmergül’den şan dersleri aldı. 2000 yılında “TRT”ye akitli ses sanatçısı olarak girdi. 2003 yılında kazayla kazandığı (!) “Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi”nden mezun oldu. Avukatlık asıl mesleği olmasına karşın “İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı”nda Türk küğü alanında yüksek lisans yaptı ve İstanbul’a yerleşti. Kendisini sanata adamayı amaçladığı günlerde “hayatla öylesine burun buruna geldi” ki avukata gereksinim duydu ve avukatlığa başladı. Tezini avukatlığı ile birleştirme düşüncesiyle “Türk Müzik Endüstrisinde Korsan Sorunu ve Çözüm Önerileri” üst başlığındaki çalışmalarına başladı. Edebiyatla ve özellikle de şiirle ilgilenen Ela Kurt’un 2004 Ocak ayında ilk şiir kitabı “Kalbim Mavi Kaldı”,“Aydın Kitabevi Yayınları” tarafından yayınlandı. Yine aynı yayınevi “Sebeb-i İstanbulum” isimli şiir kitabını da bastı. Bunun dışında babası ile birlikte yazdığı “Uyuşturucu Madde Suçları” adlı kitabı Adalet Yayınevinden çıktı. Çeşitli edebiyat dergilerinde şiirleri basıldı. Şiirlerinden “Sen Gelmeyi Bilmiyorsun” Avni Anıl, “Hatıralardaki Ankara” Necip Gülses ve “Bir Gelsen” Necdet Varol tarafından bağdandı. Bağdalarını gün yüzüne çıkarmamış olsa dahi bağdama çalışmaları yaptığı bilinmektedir. “Mesam” üyesi olan Ela Kurt’un şairliği avukatlığını adım adım takip etti ve kendisini şair avukat olarak tanımlamayı seçti. Sanatçı fotoğraf ile de uğraşmaktaydı, İstanbul’u fotoğraflamak amacıyla fotoğrafçılığa da başlamıştı. Özellikle de “Şiir-i İstanbul”u fotoğraflamaktaydı. “İstanbul Barosu”na bağlı serbest avukat olarak çalışan sanatçı 2008 Temmuz ayında bir trafik kazası sonunda yaşamını yitirdi. 29 yaşında çok genç iken vefat eden Ela Kurt’un cenazesi 8 Temmuz 2008 Salı günü Ankara’da defnedildi.
1961 yılında Ceyhan’da dünyaya gelen Fatih Kurt ilk, orta ve lise eğitimini burada tamamladı. On yaşında iken bağlama ile küğe başlayan sanatçı ondört yaşında gitar öğrenmeye karar verdi. Onbir yıldır “Çukurova Üniversitesi Güzel Sanatlar Kültür Müdürlüğü” bünyesinde üniversiteli öğrencilere gitar eğitimi vermekte, öğretmenliğini aynı zamanda “Natürel Müzik Merkezi”nde de sürdürmektedir.
Kurt, Hasan Basri:
Tamamen el işçiliği ile kırın pabuçları üreten Taksim’deki atölyenin sahibi. Bu kırın pabuçları yurt içi tüketimine olduğu kadar yurt dışına da satışı yapılan kaliteli ürünlerdir. Hasan Basri Kurt, üniversite hayalleri olmayınca 1970 yılında ayakkabı onarım işine girmiştir. O tarihten itibaren mesleğini çok severek yapan Kurt, ayakkabı onarımı ile başladığı bu işi 18 yıldır yalnızca kırın pabuçları üreterek sürdürmektedir. “İstiklal Caddesi”ndeki iş yerinde iki çalışanı ile birlikte günde ortalama sekiz ayakkabı üretebilmektedir. Söz konusu pabuçlar; derinin kesimi, dikimi, temizlenmesi, kalıba alınma işlemlerinden sonra hazır olmakta ve biten işlemlerin ardından bir gün boyunca şekil alması için kalıbın içinde bekletilmektedir. El işçiliği ile üretilen kırın pabuçlarının en büyük özelliği rahat olması ve kişilerin kendi ayak ölçü ve özelliklerine göre yapılmasıdır. Avrupa ülkelerine ve Amerika’ya da gönderilen bu ürünler toplamda 12 ülkede satılmaktadır.
1993 yılında girdiği “Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Müzik Öğretmenliği Bölümü”nün lisans ve yüksek lisans izlencelerini tamamlayan Zafer Kurtaslan keman çalışmalarına Mehmet Akpınar ile başladı. “Ankara Devlet Opera ve Balesi” emekli keman sanatçısı ve keman eğitimcisi Ömer Can ve “İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı” öğretim üyesi Cihat Aşkın ile çalışmalarını sürdürdü. “III. Uluslararası Ayvalık Yaylı Çalgılar ve Oda Küğü Uzmanlık Kursları”nda Suna Kan ve Lukas David ile, Cihat Aşkın’ın “Caka Projesi” kapsamında Ordu’da düzenlenen yaz okulunda Cihat Aşkın ve Tuğrul Ganioğlu ile çalıştı. 2000–2002 yılları arasında “Erciyes Üniversitesi Oda Orkestrası”nda keman sanatçısı olarak görev yaptı. 20002–2004 yılları arasında “Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Bölümü”nde öğretim görevlisi olarak bulundu ve “Ondokuz Mayıs Üniversitesi Yaylı Çalgılar Dörtlüsü”nün kurucu üyesi oldu. Gerek yalkıcı, gerekse orkestra üyesi olarak Türkiye’nin farklı yerlerinde dinletiler veren Kurtaslan “Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Bölümü Müzik Eğitimi Anabilim Dalı”nda öğretim görevlisi, “Selçuk Ensemble” ve “Selçuk Oda Orkestrası”nın kurucu başkemancısıdır. Ayrıca “Selçuk Üniversitesi Ders Dışı Etkinlikler Danışma Kurulu” üyesidir.
Bulgaristan’ın “Aydos Kasabası”nda 1877 yılında doğdu. Üç yaşında iken babasını yitirdi, üvey babası yedili yaşlarına geldiğinde küçük İsmail Zühtü’yü tarlalarda çalıştırdı ya da çobanlık yapmaya zorladı. Üvey babası da yaşama veda edince annesi ile Tire’ye göç ettiler. 1890 yılında Tire’ye gelen “İzmir Sanayi Mektebi”nin bandosunu izledi ve bu grubun hem küğsel edimine, hem çalgılarına ve hem de bu topluluğun mensubu olan öğrencilerin kılık kıyafetlerine ve bu giysilerin parlaklığına hayran kaldı. Bu kendisinde büyük bir küğ sevgisi yarattı. Aynı yılın yeni öğretim döneminde “İzmir Sanayi Mektebi” (bugünkü ismi ile “İzmir Mithatpaşa Endüstri Meslek Lisesi)’ne girdi. Bu okulda küğ sanatına büyük bir ilgi gösterdi ve okul müdürünün özel ilgisini çekerek korunma altına alındı. Dönemin pek tanınmış bağdarı ve küğ öğretmeni olan Macar Tevfik Bey’den (Alessandro Voltan) piyano, uyum bilgisi ve karşıt yazım öğrendi. 1896 yılında bu okuldan mezun oldu. Aynı okulda bulunan İtalyan asıllı keman ve piyano öğretmeni Hidayet Bey’in yardımcısı olarak görevlendirildi ve adı geçen okulda kısa süre içerisinde küğ öğretmenliğine getirildi. Döneminin ölçütlerine göre ilerici düşünceler taşımakta olduğu için devlet görevliliğinde hayli zorluklarla karşılaştı. Fakat “1908 Meşrutiyeti”nin ilanı ile göreceli olarak rahatladı ve hem mezun olduğu okulda hem de İzmir’deki çeşitli okullarda korolar ve bando toplulukları kurdu ve çalıştırdı. Nihayet kafasındaki idealleri gerçekleştirmek fırsatı bulmuştu. 1913 yılında Celal Bey’in (Ahmed Adnan Saygun’un babası) tavsiyesi ile henüz kurulmuş bulunan “İzmir İttihat ve Terakki Mektebi”nin küğ sorumlusu yapıldı. Bir sonraki yıl başlayan “Birinci Dünya Savaşı”nda askere alındı. “Çanakkale Savaşı”ndan mucize eseri sağ olarak çıkabildi. “Kurtuluş Savaşı”nda ise ailesini İzmir’de bırakarak 1920 yılında “Kuvvay-ı Milliye” saflarına katıldı. Önce Eskişehir’e, ardından Kastamonu’na gitti. En sonunda Ankara’ya geçti ve “Garp Cephesi Bandosu” ile “Millet Meclisi Bandosu”nun yönetkeni olarak komutanlığını üstlendi. “Cumhuriyet” kurulunca İzmir’e geri döndü. Çoğunlukla İzmir’de olmak üzere Anadolu’nun çeşitli yerlerinde küğ öğretmenliği ve bando yönetkenliği yapan sanatçının öğrencileri arasında Ahmed Adnan Saygun ve Ferit Hilmi Atrek de bulunmaktadır. Piyano ve orkestra için çok sayıda bağda yazdı. “Selanik Marşı” ve “Edirne Marşı” İsmail Zühtü’nün verimleridir. Bir bölümü halk küğü türünde olmak üzere pek fazla miktarda okul ırları üretmiştir. Başlıca yaratıları “İstiklal Marşı”, “Bahçevan Çocukları”, “Memleket Hatırası” “Çiftçiler”, “Tatil”, “Türk’ün Duası”, “İzmirim Güzel İzmirim”. Batı küğü biçimlerinden “sonat” ve “sinfoni” gibi formları ilk kullanan da İsmail Zühtü Kuşçuoğlu olmuştur. 11 Ağustos 1924 Pazartesi günü yaşama veda eden sanatçı “Eşrefpaşa Semti”ndeki “İzmirlioğlu Mezarlığı”na gömülerek sonsuzluğa uğurlanmıştır. Ne yazık ki bu büyük ismin gömüldüğü yerde bugün bir ilkokul bulunmaktadır. Cumhuriyet öncesi dönemin en parlak ve üretken bir küğcüsü olmuştur. Aynı zamanda değerli bir bağdar, piyano sanatçısı ve küğ eğitimcisi olarak ta tarihe geçmiştir. Tüm bu özelliklerine karşın toplumca pek bilinen bir isim haline gelememiştir. Ailesi İzmir’li olup aile lakapları “Kuşçuoğlu” idi.
Küğ öğretmeni Hasan Kutlubay Mutlu tarafından kurulmuştur. 1992 yılında “Mersin Yusuf Kalkavan Anadolu Lisesi”ne küğ öğretmeni olarak atanan Mutlu, 2001 yılında emekli olmuş ve “Kutlubay Müzik Evi”ni açarak bilgi ve deneyimlerini öğrencileri ve kursiyerler ile paylaşmaya karar vermiştir. Mersin kentine büyük katkılar sağlayan sanatçı buraya devam eden kursiyerlerle ayrıca bir de koro oluşturmuştur.