28.02.2015 / Abdülkadir Elçioğlu (Aptülika) Müziğin Evrensel Dili

McFerrin, Bobby    


     80’lerin dillere sakız olan şarkısı “Don’t Worry, Be Happy” ile geniş kitleler Bobby McFerrin’ı tanımıştı. O popüler şöhretin esiri olmadı ve bildiği yola yeniden dümen kırarak caz alanında başarılı işler yapacaktı. Alameti farikası sesini bir değil birkaç enstrüman gibi kullanan sanatçı, 3 Mart günü İstanbul’a gelip “CRR”de konser verecek.


     Radyoda ilk kez dinlediğimde enstrüman olmadan sadece sesiyle kocaman bir orkestra gibi müzik yapan biriyle karşılaşmış, oldukça hayrete düşmüş ve kendimi kaptırmıştım. Tarih seksenlerin başıydı ve beni “TRT 3”ün ilk stereo yayınlarının yapıldığı FM kanalına kenetleyen adamın ismi, Bobby Mc Ferrin’dı. O vokal yapıyordu ama şarkı sözü falan yoktu. Hatta kimi zaman çıkardığı garip sesler de malzemesini oluşturuyordu. Ona vurmalı çalgılar ustası bir perküsyonist de diyebilirdik ama ortada ne davul, ne tumba ya da ona benzer bir perküsyon enstrümanı  yoktu. O kimi zaman vucudunu kimi zaman da yanaklarını bir davula döndürerek ritmini oluşturuyordu. Yaptığı müziğe bir tür adı vermek de zor gibiydi. İlk başta caz diye tanımlamıştık ama onun doğaçlamaları bazen o tarzın sınırlarını da aşıyordu.


     Daha sonraları Boby McFerrin ile karşılaşmadım, ta ki 1988 yılına kadar. Dönemin pop şarkıları arasında “Don’t Worry, Be Happy” diye bir şey çıkacaktı. Bu parça çok tutulmuştu, listelerden inmez olmuştu ve her yerde o parça çalar olmuştu. Duyduğum her yerden kaçtığım “Don’t Worry, Be Happy”yi seslendiren de o yıllar önce radyoda tutkuyla dinlediğim Bobby McFerrin’den başkası değildi. Neyse ki bu popüler ve ticari başarı onu fazla enterese etmedi de bu travmayı atlattık.


     Pop Başarısının Esiri Olmadı


     “Don’t Worry, Be Happy” ile ilgili söylediklerime bakmayın, bu parça yaşı 40’ın üzerinde olanlar için anılarında büyük yer kaplar. 3 Mart günü İstanbul’a gelip, “CRR Konser Salonu”nda konser verecek olan Bobby McFerrin için yapılan tanıtımlarda bile hala o 80’lere damgasını vuran parçadan bahsediliyor. 2013 tarihli son albümü “Spirityouall”ın turnesi kapsamında ülkemize konser vermeye gelecek olan McFerrin, Amerikan müziğinin derinliklerine doğru bir yolculuk sunacak.


     Bobby Mc Ferrin’ın başına gelen talihsizlik sadece “Don’t Worry, Be Happy” değil. (Benimki de laf hani, bu “talihsizlik” dediğim şarkı sayesinde McFerrin muhteşem bir servet kazanmıştır ya neyse) McFerrin, ilk çıkışını komedyen Bill Cosby’nin programında yapmış. Böyle olunca da her konserinde dinleyici ona  bir “stand up”çı gibi yaklaşmış. Aslında pek de haksız sayılmazlardı, zira McFerrin konserleri genelde doğaçlamalar üzerine kurulu ve dinleyicinin de katılımıyla sürüyordu ki bu başlı başına bir sahne elektriğini  gerektiriyordu. Bu özelliği dolayısıyla sanatçıyı bir albüm kaydında dinlemenin ötesinde konserlerde dinlemek önceden hesaplanmamış bir sahne gösterisiyle karşılaşmamızı sağlıyordu. Onun enstrümanı başlı başına sesiydi ve bir şarkıcının çok ötesinde bir performans sanatçısı denilmeyi de hak ediyordu.


     Şarkılarını söylerken bildik bir dili kullanması da söz konusu değildi ve ortaya çıkan müziğin evrensel dili oluyordu. Bobby McFerrin bu durumu da, “Ben alışılmış olanın dışında, ‘sözcükleri olmayan kelimelerle’ şarkıyı seslendirirken bir değil sanki binlerce farklı dilde şarkı söylermişim gibi hissederim hep, bunun nedeni ise insanların bu şarkıları dinlerken sözcüklerin anlamlarının ötesinde şarkılara kendi hikayelerini katmasının getirdiği zenginliktir” sözleriyle tanımlıyordu.


     Enstrümana dönmüş bir ses ve bizim tuluat tiyatrosunun ustalarını anımsatacak bir doğaçlama yeteneği ile Bobby McFerrin müzikte ayrı bir tavrın ismi. O’na bu konuda en büyük ilhamı da caz piyanosunun en önemli ismi Keith Jarrett vermiş. Jarrett’in 1972 tarihli Köln konseri önceden var olmayan ve tamamen o anda doğaçlanan eserlerin sunulduğu bir konserdi. Bundan çok etkilenen McFerrin, doğaçlamadan oluşan sahne gösterisine adım atmış. Tabii McFerrin’in sahnesi, Jarrett’in gibi içine kapanık ve meydan okur biçimde değil. O dinleyiciyi edilgenleştirmiyor ve konserin içine katarak birlikte üretimi sağlıyor.


     Sınır Tanımayan Bir Müzik


     Caz kulvarında gördüğümüz McFerrin, doğaçlamada olduğu gibi müzik türleri arasında da sınır tanımıyor. Onu Bach’tan Beatles’a kadar uzanan bir yelpazede yaptığı farklı yorumlarla dinleyebilir, Chick Corea gibi dev bir piyaniste, Yo-Yo-Ma gibi dünyaca ünlü bir çello virtüözüne ve hatta Robin Williams’a eşlik ettiğini duyabilir; Viyana Filarmoni Orkestrası’na şeflik yaparken görebilir; Susam Sokağı’na takılırken izleyebilirsiniz.


     3 Mart tarihinde İstanbul’a gelip, “CRR Konser Salonu”nda sahneye çıkacak olan McFerrin, 2013 tarihli son albümü “Spirityouall”dan parçalarına ağırlık verecek.  Bu albüm Amerikan müziğinin özüne dokunuyor. Başka bir deyişle tüm siyah müziğin kalbine, yani ilahilere.. Yedi geleneksel ilahinin yanında kendi besteleri ve bir de Bob Dylan yorumu var bu son albümde. Konserde ağırlık bu albüme olsa da yeni doğaçlamalarla farklı yolculuklara çıkılmayacak değil. Konserde Bobby McFerrin’e , kemanıyla David Mansfield, piyanosuyla Gil Goldstein, gitarıyla Armanda Hirsch, basıyla Jeff Carney ve davuluyla da Louis Cato eşlik edecek. 3 Mart gecesi yeni doğaçlamalara açık ama illaki “Don’t Worry, Be Happy” istenirse de yapacak bir şey yok, çünkü popüler olan oydu.


     Aydınlık Gazetesi - 28.02.2015, Cumartesi




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5767005
Online Ziyaretçi Sayısı:15
Bugünlük Ziyaret :1462

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.