Ataol Behramoğlu - Zülfü'ye ve Sezen'e Bir Çift Sözüm Var

     Sevgili Zülfü, seninle başlayalım.

     Ne de olsa dostluğumuz kırk yıl öncelerden geliyor.

     Bu kırk yıl ille de birlikte geçmedi.

     Fakat tanışıklığımızın başladığı yirmili yaşlarımızdan bugünlere, yaşamlarımız pek çok ortak yana sahip.

     Kardeşliğimizin kökleri derin ve güçlüdür.

     Faşist darbeler ikimizin de yaşamını altüst etti.

     Hapisliği, sürgünü tattık.

     Fakat yenilmedik ve daha da önemlisi dönmedik.

     İkimiz de ülke dışında kendimize rahat yaşamlar kurabilecekken bu ülkenin kahrını ve mutluluğunu yaşamayı yeğledik.

     Tanıştığımız yıllarda ben yine de az çok tanınmış bir şairdim.

     Benden birkaç yaş daha genç olan sen, çiçeği burnunda bir baba ve harika bir bağlama virtüözü olmana karşın yetenekleri henüz ürünlerini vermemiş, ergenlikten neredeyse yeni çıkmış bir delikanlıydın.

     Sonraki yıllarda çok büyük adımlar attın.

     Başta kuşkusuz müzik olmak üzere pek çok alanda baş döndürücü başarılar kazandın.

     Geçen ay Alanya’daki buluşmamızda, şarkılarından birini söylemen ricası ile çağrıldığın sahneden sesin yükseldiğinde, yaşadığımız on yılların tarihinde bu sesin derin bir yeri olduğunu bir kez daha ve belki her zamankinden çok duyumsadım.

     Bütün bu yılların tarihi yazıldığında Zülfü Livaneli’nin önemli yeri olacaktır ve böyle bir başarı hiçbir biçimde azımsanıp küçümsenemez.

     Bu içten övgü sözlerinden sonra asıl söyleyeceğime geliyorum.

     Siyasete neden bu kadar yakın ve aktif girdiğini anlayamadım.

     İstanbul Belediye Başkanlığı’na, CHP Genel Başkanlığı’na talip olmanı doğru bulmadım.

     Gazete yazarı olarak köşe yazılarına da bir sanatçı için gereğinden çok vakit ve enerji harcadığını düşünüyorum.

     Belki de bu nedenle acele ediyor, güncelin anaforuna fazlaca kapılıyorsun.

     Şu son olayda olduğu gibi.

     AKP gibi bir partinin hiçbir girişiminden bu ülkeye hiçbir yarar gelemeyeceğini nasıl anlamadığını anlayamıyorum.

     Daha dün minareler süngümüz diyen, hedefe ulaşmada demokrasiyi araç olarak gördüğünü açıkça söyleyen, eğitimi dinselleştirmek yönünde ülkeyi bunca karanlıklara sürüklemiş bir kafadan, nasıl bir kardeşlik projesi çıkabilir?

     Bunları ben de yazıyorum, diyeceksin.

     Öyleyse?

     Belki de asıl hatan, gereğinden çok “ben” demende.

     Son olaylara ilişkin olarak kendini savunurken, AKP’den kişisel olarak gördüğün zararları sıralıyorsun.

     Hiç kimse seni bunun tersini söyleyerek eleştirmedi.

     Bu partiden ülkenin gördüğü zararların yanında bizim kişisel olarak gördüklerimiz devede kulak kalır.

     Burada “ben”e yer yok, “ben”in bir anlamı yok.

     AKP doğru bir şey de yapsa karşı mı çıkacağız diye soruyorsun.

     Hitler de, sözgelimi, Almanya’yı otobanlarla donatmış. Onu bunun için alkışlayacak mıyız?

     Son olarak, Ergenekon’la ilgili tutumuna değineyim.

     Bazı konularda, senin sevdiğin deyimle, “gri”ye yer yoktur.

     Ya beyaz ya siyah olmak gerekir.

     Ergenekon’u ya topyekun alkışlar ya topyekun karşısında olursun.

     Kendi derin devletini kurmakta olan (ve bu yönde çok yol almış) AKP gibi bir partinin derin devletle mücadele edeceğine inanmak, safsataya inanmakla eşanlamlıdır.

     ***

     Sevgili Sezen, Zülfü’den sana çok az yer kaldığı için bağışla.

     1970 sonlarında ya da belki 80 başlarında, bir dost buluşmasındaki karşılaşmamızı umarım anımsarsın.

     Başında siyah bir eşarp, minik bir genç kız, o buluşmada yanıma gelip “Yeniden, Hüzünle”yi bestelemek istediğini söylediğinde, şaşırmıştım.

     O şiirimdeki farklı ve yeni şiirsel yapının müziğe uyarlanabileceğini, kendim bile düşünemezdim.

     Böyle bir şarkı yapmadın gerçi. Fakat yaptığın bütün şarkılar, yolunun daha en başlarında yapacaklarından ne kadar emin, kendinle ne kadar tutarlı olduğunu gösterdi.

     Harika bir besteci ve yorumcusun.

     Hayranlarından biri olduğumu söylememe bilmem gerek var mı...

     Fakat, senin müziğinle de yaşam anlayışınla da hiçbir ilgisi olamayacak, tam tersine bunlara diş bilediğini her fırsatta gözler önüne seren birinin dostluk ve kardeşlik laflarına nasıl inanırsın?

     Türkan Saylan’ın evini basan, ölümünü çabuklaştıran, kardelenlerini terörist diye kovuşturan, daha birkaç gün önce uygar bir eğitim kurumunu barbarca yok eden, insanca ve uygarca her şeyin karşısındaki bir yönetimle senin ne gibi bir ortak yanın olabilir?

     AKP’nin Türkiye’ye yaptığı ve yapabileceği kötülükler saymakla tükenmez.

     Onlara uzatılacak elin amacı, sadece ve ancak onları bulundukları yerden uzaklaştırmak olmalıdır.




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5768172
Online Ziyaretçi Sayısı:15
Bugünlük Ziyaret :586

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.