01.09.2005 / Sünder, Kemal - Yazgı Bu!..


    
Çalgı müziği nankör.

     Bizden öncekilerin çoğunluğu unutuldu.

     Bizim kuşak da unutulacak, çalgı müziğinde kaldıkça bizden sonrakiler de.

     Öyle ki;

     “Türk Beşleri” denince bile hatırlanan sadece iki.

     Biri “10. Yıl Marşı”, “Lüküs Hayat” da öteki.

     Ya sonraki kuşak?

     Avant-garde’ıydı, elektronik olanakları kullananıydı derken zaman onları da solladı geçti.

     Sırada bizim kuşak var.

     Kimler mi?

     Yalçın Tura’lar,

     Muammer Sun’lar,

     İlhan Baran’lar,

     Cenan Akın’lar,

     Bir de bu kalem!

     Hey gidi hey!

     Bu kuşakta opera dışında hemen her şey vardı.

     Şimdi artık bilinen türkülerin arya olarak söyleneceği operalarımız da var.

     Yakında içeriği süit, formu senfoni ve konçerto olan ulusal repertuvar dağarımız da zenginleşecek.

     Zaten “Türk Beşleri”nden bu yana “yazıldığı” söylenenlere, ulusallığı bizim gibi anlamaktan bi haber (!)

     “Avrupa Müzik Formu” patentini koruma mahkemesinin “AHİM”in yaptığı gibi Türkiye’yi mahkum ettirmesi de her halde an meselesi!

     Oysa kim ki şarkı yazar, yazdığı dillere düşer, dillerden gönüllere işlerse asıl “onda iş var!”

     Elbet sadece bu kalemin değil, kuşaktaki hemen herkesin de en azından akıllarda kalacak bir kaç şeyi var.

     Var da, onların özgün olanlarını yolda mırıldananları da duyan var mı?

     Ya bizlerden sonra?

     Aynı “Beşler”den sonra olduğu gibi:

     Yani “sonrası Tufan!”

     Kısacası onlar da hatırlanmayacak, belki daha sonrakiler de.

     Ne zamana kadar?

     Taa ki akılda kalacak, içe işleyecek güzellikte şarkı gibi bir şeyler ortaya konuncaya kadar!

     Basitlikte güzelliğe erişilinceye kadar.

     İşin sırrı bu.

     Çalgı müziği “yanlış yatırım!”

     Yoksa onlarca senfoni bir o kadar konçertoyla opera bestelenip birer ikişer kere, o da bestecisi hayattayken içerde ya da dışarıda seslendirilmiş, dinleyeni olmayanlara CD’si yapılmış ne fark eder?

     Devlet paye verdiğini bile unuturken halk unutmaz mı?

     Boşuna “ben güzele güzel demem güzel benim olmayınca” denmemiş!

     Kimselerin sahiplenmediği şey ne zaman gündemde kalabilmiş?

     Halk esas, müzik dinleyicisiyse devede kulak.

     Kötümserliğin nedeni de bu.

     Kısacası;

     Halk dilinde muteber bir nesne yok “nağme” gibi,

     Olmaya cihanda “nağme” özgün güzellik gibi!

     Hey gidi hey;

     Bu dünya Sultan Süleyman’a kalmamış. Bizim kuşağa mı kalacaktı!

     Sonrakilerin şansı olduğunu sananlar kendini aldatır.

     Atalarımız “bu çamurdan bu kadar testi olur” demiş!

     İsveç’te ayda 25 “buluşa” patent verilirken bizde bu sayı neredeyse yıllık.

     Arife tarif gereksiz!

     ________________________________________

     (*) Yazarımızın ölümünden önce yazdığı yazılardan.

     “Orkestra Aylık Müzik Dergisi”nin 2005 Eylül sayısından alınmıştır. - (Yıl: 44, Sayı: 364, Sayfa: 2-4).




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5812504
Online Ziyaretçi Sayısı:13
Bugünlük Ziyaret :1133

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.