01.12.1968 / Hayri Yenigün - Şeyh Abdülbaki Dede


    
“Yenikapu Mevlevîhânesi” şeyhi Kütahyalı Ebû-Bekir Efendi’nin oğludur. Ebû-Bekir efendi Hicrî 1189 (Mîladî: 1775) yılında vefat edince, tekkenin neyzen-başılığını yapmakta olan büyük oğlu Ali Nutkıy Efendi bu dergâha Şeyh tayin edilmişti.

 

     Meşhur bestekâr İsmail Dede’nin de mürşidi ve mûsıki hocası olan Ati Nutkıy Ef. 29 yıl dergâhın şeyhliğini yapmıştı. Hicrî 1219 (Milâdi: 1804) yılında vefat etmesiyle küçük kardeşi ve 19uncu asrın değerli mûsikişinâs ve bestekârlarından Seyyid Abd-ül Bâkıy Nâsır Dede mevlevihânenin şeyhi olmuştu. Abdülbâkıy Dede Hicrî 1179 ve (Milâdi: 1765) senesinde dergâha yakın bir evde dünyaya gelmişti. Tahsilini Milâs müftüsü Halil Efendi’den yapmış ve ayrıca da -yine bu zattan- Arapça ve Farsça öğrenmişti. Mûsikiyi de “Mevlevihâne”deki mûsiki erbabından öğrenerek bu ilmin ameliyat ve nazariyatına da layıkiyle vukuf sahibi olmuştu. Bilhassa bu alanda bir çok araştırmalar yapan Abd-ül Bâkıy Dede, biri “Tedkıyk ve Tahkıyk” diğeri “Tahririye” adlarını taşıyan iki tane de te’lîf eser meydana getirmiştir.

 

     “Tedkıyk ve Tahkıyk”ine göre “Dilâviz”, “Rûhfeza”, “Gülruh”, “Dildâr” ve “Hisar-kürdî” namlarında beş tane mürekkep makamın mübdii olmakla beraber bir de “Şîrin” adında 22 darblı bir usul ihtira etmiştir. Ancak, bu terkiplerle usulden besteler de yapmış olması muhakkak sayılırsa da bu yolda yapılmış her hangi bir eserine rastlanmış değildir.

 

     Abd-ül Bâkıy Dede, Sultan Üçüncü Selim’in musahiplerinden mûsikişinâs Vardakosta Seyyid Ahmed Ağa’dan tebellüğ ettiği emir üzerine te’lîf ettiği “Tedkıyk ve Tahkıyk” adlı eserini 1794 yılında padişaha takdim etmiş ve 3 yıl sonra da Hükümdârın emriyle bu kitaba yaptığı ilâveler, eski tâbirleri taşıyan şu bahsleri ihtivâ etmektedir:

 

     Başlangıçtan Sonra Birinci Kısım:

 

     14 makaam, seslerin cüzü’leri olan perdeler, süslemeler, süslenmiş nağmeler, seslerin yükselip alçalmaları, makamlar arasındaki yakınlık ve mülâyemet, makamların insanlar üzerindeki te’sir ve hususiyetleri.

 

     İkinci Kısım:

 

     Terkipler, makamların seyri, şed yolları, perde adlarıyla anılan makamlar, ağâz, âğâze (tegannî) kaaideleri, tanınmayan terkipler.

 

     Üçüncü Kısım:

 

     Usûller, makaamların mebde’i, güfteli eserlerin okunması, beste okumak, beste ile güftenin mutâbakatı.

 

     Devrinin bu ciddi ve faydalı kitabı 136 makaam ile 21 usûli bâhis bulunmaktadır. 1794 yılında yazdığı “Tahrîriye” adlı bir telifinde de Arab harflerine benzeyen hurûfatla sesleri ve eski rakamlarla da ses taksimâtını bildiren bir nevi nota icâd etmiş ve bunlara dair meşrûhatı ilâve ederek bir kaç da örnek vermiştir. Bu kitabında ihtirâı olan nota ile yazdığı örnekler de:

 

     I. Üçüncü Sultan Selîm’in Sûzidilârâ Âyîn-i Şerîfi,
     II. Üçüncü Sultan Selîm’in Sûzidilârâ Peşrevi,
     III. Üçüncü Sultan Selîm’in Sûzidilârâ Saz Semâisi,
     IV. Musâhip Seyyid Ahmet Ağa’nın Sûzidilârâ Peşrev’idir.

 

     Abd-ül Bâkıy Dede, bu te’lîfinde nota hakkında tamamlayıcı bilgiler vermekle beraber nota’nın her hangi bir musiki müntesibi için elzem olduğunu da belirtmiştir. “Hüner” redifli bir kasîdeyi de ilâve ettiği bu kitabını, yine ayrıca padişah III. Sultan Selim’e takdim etmişti.

 

     Devrinde, Fârâbî-i sânî sayılmağa lâyık görülen Abd-ül Bâkıy Dede, bu eserlerinden başka 3000 kadar beyiti muhtevî ve “Nâsır” mahlasıyla yazdığı bir “Divân-ı Eş’âr” ile “Eflâki”nin “Menâk_b-ül Ârifin”inin tercümesini yapmış ve Mevlevî şeyhlerinden Mûsâ Sâfî Dede’nin “Ta’rib-i Şâhidî”sini de şerh etmiş bulunmaktadır. Te’lifleriyle birlikte diğer eserlerinden birer nüsha hâlen “Süleymâniye Kütüphânesi”nin yazmaları arasında bulunmaktadır.

 

     Abd-ül Bâkıy Dede’nin şâirliğine de gazellerinden bir nümûne vermek lazım gelirse şunu da kayd edelim:

 

     Gitmez hayâli dîdeden ol serv-kaametin
     Nakş oldu dilde sûreti şur-i kıyâmetin

 

     Evvel bakışta yaktı kararım bırakmadı
     Âyâ nigâh-ı âteşi dilmi o âfetin

 

     Gül-goncedir mecâz ile teşbîh olunsa ger
     Ruhsârıdır hakıykati reng-i tarâvetin

 

     Rûyunda hatmı görünmüş, belki nigâhtan
     Âzürdelik nişânı o cism-i letâfetin

 

     (Nâsır) eğer tasavvur olunsa biaynihî
     Ol şûhdur mücessem-i resm-i zarâfetin

 

     Abd-ül Bâkıy Dede 30 yaşında iken evlenmişti. Ömrünün uzun yıllarını dergâhın bir dairesinde eser meydana getirmeki mûsikinin nazariyat ve ameliyatiyle uğraşmakla geçirmiş, bu arada “Acem - Pûselik” ve “Isfahan” âyînlerini vücuda getirmişti. Bunlardan, “Isfahan Âyîni”nin nâdiren okunmuş bulunması sonraları tamâmen unutulmasına sebep olmuştur.

 

     “Acem - Pûselik” makamındaki âyînine başlarken:

 

     Ankes ki türâ dâred ez ıyş çi kem dâred
     V’an kes ki türâ bîned ey mâh çi gam dâred
     Besî âşık-ı aşüfte âsûde ve hoş hufte
     Der sâye-i zülf ki-û halka-i ham dâred

 

     ile

 

     İmrûz cemâl-i tü Sîmây-ı  diğer dâred
     İmrûz lebî nûşed helvây-ı diğer dâred
     İmrûz gül-i lâ’let ez şâh-i diğer dâred
     İmrûz kadd-i servet bâlây-ı diğer dâred

 

     rübâileri bu Mevlevî âyîninin ilk güfteleri olmuştur.

 

     Abd-ül Bâkıy Dede, dergâhın şeyhi olmadan önce uzun yıllar Tekke’nin Neyzenbaşılığı vazifesini îfâ etmiş ve bir rivâyete göre bestekâr İsmail Dede’ye de ney hocalığı yapmıştır. Büyük kardeşi Ali Nutkıy Efendi’nin 1804 tarihinde vefat etmesi üzerine Abd-ül Bâkıy Dede Mevlevîhâneye Şeyh tayin edilmişti. 18 yıl müddetle bu dergâhta şeyhlik yaptı. Vefâtında İzzet Molla şu tarihi söylemiştir:

 

     On sekiz yıl şeyh olup Bâkıy Dede azm eyledi
     Vâlidi Ebûbekr Efendi’den yana Allah deyüb
     İtdi(İzzet) dâne-i subhayle târihin hisâb
     Şeyh Bâkıy buldu fânîden rehâ Allah deyüb

 

     Abd-ül Bâkıy Dede, vefâtında tekkenin türbesine -büyük kardeşi Ali Nutkıy Dede’nin yanına- defn edildi. Mezar taşında -bir eksik ta’miyeli- şu tarih yazılıdır:

 

     Âlem-i lâhûta cân attı bu dem Bâkıy Dede 1236 (Milâdi: 1820)

 

     Mevlevî Safâyî de vefat târihi olarak şunu yazmıştır:

 

     Şeyh Abd-ül Baakıy merdân-ı Hudânın aslahı
     Per açup gülzâr-ı kudsî-i rûhu kıldı âşiyân

 

     Hift-deh sâl şeyh olup da hânikaah içre bu zât
     Şeyh ibn-işşeyh Ebûbekr idi meşhûr-i cihân

 

     Eyledi zikr-ü salâh ü zühd ile ömrü güzâr
     Verdi Hak a’lây-ı illiyyîni rûhuna mekân

 

     Milket-i tecrîde yol bulmuştu andan salikîn
     Bâyezîd-âsâ demişti: Leyse fi delk-i sivâh

 

     Türbe-i hazret kemâle eyledi cismin nihân
     Gördü kim esrâr-ı Mevlânâ kemâliyle ayân

 

     Cûş edince sırr-ı Mevlânaya mazhar olduğun
     Âlem-i süflîye lâyık görmedi kerrûbiyân

 

     İde Hak Mahdûmunun ömrün mezîd bahtın saîd
     Hüsn-i himmetle ola postunda kaaim çok zamân

 

     Dediler târihini söyle (Safâyi) Nâsır’ın
     Fevtine etsün edâ cevherle yek mısra’ hemân

 

     Sâlike terk-i fenâ etmekliği ta’lim içün
     Şeyh Abd-ül Bâkıy ukbâ râhına oldu revân

 

                        1236 (Mîladî: 1820)

 

     01.12.1968, Pazar - “Musiki Mecmuası”nın Yıl: 20, Aralık 1968 tarihli 241. sayısının 4-5. sayfalarından alınmıştır.




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5789514
Online Ziyaretçi Sayısı:23
Bugünlük Ziyaret :846

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.