Reha Muhtar - Ahmet Kaya'nın Konuşma Yaptığı Gece Yaşananlar!..

     Diyorum ya, bu dönemle ilgili bir sürü handikaptan söz edilebilir ama bir gerçek var ki, geçmişte yaşanan ve üzeri örtülü geçen birçok olay teker teker deşifre oluyor...

     Tarihsel sürecin doğru işlemesi adına mutluyum bu gelişmelerden...

     Kimsenin hakkı kimsenin üzerinde kalmasın...

     Kim kime haksızlık yaptıysa, o haksızlık haklılık gibi yansıtılmasın...

     Vicdanlar rahatlasın...

     Şu söylenebilir belki...

     Dünü konuşmaktan, bugünü konuşmaya fırsat kalmıyor...

     Kim bilir belki de “dünü konuşa konuşa bugünün üstü örtülüyor...”

     Oysa hayat bana birşey öğretti ki, bu dünyada kimsenin yaptığı yanına kar kalmıyor...

     Gün geliyor, her şey ortaya dökülüyor...

     Kazanılan “sanal prestijler, ağır abi haller, ciddi ve vakur görünümlerin üstündeki yıldızlar” siliniyor, gerçekler iyot gibi açığa çıkıyor...

     Buna karşın, “kirletilmeye ve itibarsızlaştırılmaya çalışılanların” üzerinde oynanan kirli hesaplar birer birer gün ışığına çıkıveriyor...

     ***

     Hak etmediğime inandığım bir olaydı Ahmet Kaya’ya yüzlerce insan çatal fırlatırken, bıçak atarken, yuh çekerken, “İn oradan aşağı alçak herif” derken, şerefsiz diye yuhalarken, “Ne yapsam nasıl yapsam da bu tepkiyi kessem” diye başımı iki elimin arasına alıp düşündüğüm olayın aktörleri arasındaymışım gibi gösterilmem...

     Birazdan yılın anchorman’i ödülünü alacaktım...

     Ödül alırken, yapacağım konuşmayı kafamda tasarlıyordum...

     Çalıştığım kanal gecenin yayın haklarını almıştı...

     Ertesi gün montajlanıp, “Show Tv”de yayınlanacaktı, ödül gecesi...

     Ödül almıştı galiba Ahmet Kaya, sanki biraz da hafif gergin gibi geldi ödülünü almaya...

     Sanatçıdır, inişleri çıkışları, med ve cezirleri vardır...

     Kürtçe şarkı yapacağını, klip çekeceğini söylediği tonaj ve biçim biraz gerginceydi, ama sonuçta söylediklerinde bir anormallik yoktu...

     Ama ortam içkiliydi...

     Başka düşünce biçimlerinin, geniş kitleleri etkilediği günlerdi...

     Bir anda maytaplar patlamaya başlamıştı sanki salonda...

     Yuuh’larla başlayan ve “İn oradan şerefsiz!.. Mikrofonu alın elinden... Alçak...” gibi hakaretlerle devam eden ve Ahmet Kaya’nın üzerine çatal, bıçak fırlatmaya kadar giden, dinmek bilmeyen bir öfke seliydi...

     ***

     Gözümün önüne üniversite yıllarındaki forumlar geldi o anda...

     Kürsüde konuşan gence nasıl haince saldırıldığını kaç kez yaşamıştım kim bilir?..

     Bir gün bana da saldırmışlardı, bir tekmenin havadan üzerime geldiğini görmüştüm...

     Ahmet Kaya’yı apar topar salonun bir köşesine götürdüler...

     Eşi Gülten Kaya, Savaş (Ay), menajeri ya da asistanı, bir iki kişi...

     Olay yatışır diye düşündüm önce...

     Çünkü okul amfisinde başımıza gelen olaylarda, “kürsüden genç indirildikten kısa bir süre sonra” sloganlar kesilir, forum devam ederdi...

     Oysa burada, bir türlü bitmek bilmiyordu tepkiler...

     Özellikle körükleyenler vardı sanki, çünkü sahneye başkaları çıkıyor, konsantrasyonu başka tarafa çekmeye çalışıyor, ancak “nuh diyor peygamber demiyordu” ve Ahmet Kaya’ya “defol” diye bağırıp, bu kez oturduğu yere çatal bıçak fırlatıyordu...

     ***

     Başımı iki elimin arasına aldım...

     “Bir şey yapmalıyım... Bir şey yapmalıyım...” diyordum...

     Arkalarda bir masaydı, iki kişi vardı yanımda ve gerisi boşalmıştı masanın...

     Kameraların, gazetecilerin varlığı, kalabalık için bana mısın demiyor “neredeyse bir linç”e doğru gidiyordu olay...

     Gece mahvolmuştu...

     Olaylar ise bir türlü durmuyordu...

     Kitle psikolojisinin nasıl berbat bir şey olduğunu, gençlik yıllarımda mitinglerde Taksim’de, Tandoğan’da, tüm meydanlarda, üniversite amfilerinde provokatörlerin ya da o günlerde kamufle edilmiş deyimiyle ajitasyon çekenlerin nelere kadir olduğunu yaşamıştım, biliyordum...

     Ama bu gecede ajitatör ya da provokatör ne arar diye düşünüyordum?..

     Tanıdığım nice ünlü isim, zengin ve havalı şahsiyet, bağırıp, agresifce slogan atmaya devam ediyordu...

     Böyle anlarda, “kimse bütünüyle hakim ideolojilerin, etkin propagandaların etkisinden bütünüyle uzak değildir...”

     ***

     Böyle anlarda, tek bir şeyi düşünürdüm gençliğimden beri ben...

     Aman konuşan şiddete maruz kalıp zarar görmesin, çoğunluk azınlığı dövmesin, kafasını gözünü şişirmesin, olay nasıl bitirilecekse bitsin, hayat barışçı bir şekilde devam etsin...

     Acaba dedim “benim ödülümü erken verirlerse, çıkar birkaç şey konuşur, şarkı söyletir, bu bitmek bilmeyen öfkeyi susturabilir miyim?..”

     Ödülümü kimden aldığımı hatırlamıyorum şimdi, çünkü ödül alırken kafamda “aldığım ödül değil, salonun söylemesini isteyeceğim şarkı” vardı...

     “Bir Başkadır Benim Memleketim” şarkısını seçmiştim...

     Geçen Pazar sabahı, Sabah’ı okurken, Emre Aköz’ün “Memleketim” şarkısı için koyduğu “Hümanist Vatanseverlik” deyimini görmüştüm...

     O gece gözümün önüne gelmişti...

     “Hümanist Vatanseverlik...” ne kadar muhteşem bir deyimdi, “Memleketim” şarkısını ve onu o gece söylettirmek isteyen benim duygularımı anlatacak...

     “İnsan”a bir şey olmasın...

     Bütün derdim buydu...

     ***

     Sahneye özellikle Kürt kökenli sanatçıları davet ettiğimi hatırlıyorum...

     Mahsun’u, İbrahim’i...

     Sonra Ajda falan gibi, süper starları ki, ilgi dağılsın, tepkiler azalsın ve Ahmet Kaya o sırada unutulsun...

     Çünkü unutulmaması “linç çığlıklarının sürmesi” anlamına geliyordu sadece o gece...

     Tepkiler bitti mi?..

     Hayır!..

     Çünkü bu sefer başka şey oldu, bazı akl-ı evveller, “Memleketim” gibi “Hümanist Vatansever” şarkıdan tatmin olmadılar, “10. Yıl Marşı”na kaydılar...

     Militarist bir hava esti...

     Fitil ateşlenmişti bir kere...

     Durmak bilmedi!..

     Ahmet Kaya dışarı çıkarıldı, bir ara polislerin geldiğini gördüm, sonra Ahmet Kaya eşiyle birlikte gitti...

     Orada bulunan insanları, çatal bıçak fırlatanları, yuh çekip, “İn aşağı oradan alçak” diye bağıranları, kendinize çok uzak hissedebilirsiniz...

     Oysa, o insanlar içinizdedir...

     Tahmin bile edemezsiniz, ne büyük ünlüler, ne büyük şöhretler, ne inanılmaz karizmalar, ne fiyakalı medeniler bu gösteride gayet aktivistçe yer almışlardır...

     ***

     “İnsanın içindeki barbarı çıkartmak” sanıldığı kadar zor değildir...

     Burada bitmiyor bu öykü...

     Sonrasında sızdırılan haritalar, verilen haberler, yapılan açıklamalar...

     Hepsi adım adım, devam etti...

     Sanırsam, beklemediği bu “vicdansız tepki” sonra Ahmet Kaya’yı da biraz başka yerlere savurdu gitti...

     Kar topu gibidir ya bu durumlar...

     Bir yerde size yapılan vicdansızlık, sizi de bazen hiç istemediğiniz yerlere savurur...

     12 Eylül Diyarbakır Cezaevi ile sonrasındaki PKK arasında ne gibi bir etkileşim vardır bilinmez, ama “etki-tepki” basit bir fizik kuralıdır, değişmez...

     Bana gelince...

     Kendi çapımda o geceki “hümanist vatansever” inisiyitafim, kitlelerin azgın sloganları arasında yok olup gitmişti zaten...

     Sonraki günler “inisiyatifin” başka ellere geçtiği günlerdi...

     Dikkat edilirse...

     Abdi İpekçi’den Uğur Mumcu’ya, her suikastın, kitleleri azgınlaştıran her büyük hareketlenmenin ertesinde kim olduğu o sırada belli olmayan birileri inisiyatifi ele alır...

     Su bir bilinmeze doğru akarken, o birileri “Memleketim” şarkısının, hafızalarda yer almasını istemezler...

     Fazla hümanist, fazla barışçı, hatta pasifist bulabilirler...

     Neyse iyi oluyor bunlar...

     Vicdanlarla, insanlarla ve yapılanlarla hesaplaşmalar!..

     Gazete Vatan / Reha Muhtar – 18.03.2010




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5846011
Online Ziyaretçi Sayısı:13
Bugünlük Ziyaret :299

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.