01.07.1995 / Ali Doğan Sinangil - Sayın Bayanlar ve Baylar, Sevgili Müzik Dostları


     Ben İstanbul’dan gelen bir Türk bestecisiyim. Ellili yıllardan beri müzikle uğraşıyor, kendimi müzikle ifade etmeye çalışıyorum. Sanatsal alanda modernlik benim için daima doğal bir eğilim olmuştur. Aynı yıllarda Ernst Krenek’in piyano parçaları sayesinde 12 ses müziği ile karşılaşmam gerçekleşmişti. Ayrıca bir kitapçıda, René Leibowitz’in “Introduction a la Musique de 12 Sons” ve Antoine Goléa’nın “Rencontre avec Olivier Messiaen” isimli eserlerini buldum. Yeni bilgiler ve yeni enformasyonlar beni, şimdiye kadar öğrenilmiş ve uygulanmış herşey hakkında temel bir sorgulamaya zorlamıştır. Yeni bir müzik dili keşfetmek beni coşkuya, büyülenmeye sokmuştu. Schönberg, Berg ve Webern’in isimleri yanında, birçoklarıyla birlikte Pierre Boulez, Karlheinz Stockhausen ve Luigi Nono gibi genç bestecilerin isimlerini de duymaktayım. “Darmstaedter Ferienkursen für Neue Musik” (Yeni Müzik İçin Darmstadt Tatil Kursları) hakkındaki haberler, benim için, yeni müzik yaratma ve denemelerinin tartışıldığı, “İkinci Dünya Savaşı”ndan sonra ortaya çıkan, kültürel ve estetik akımların barışma ve kaynaşma gereksinmesinin telafisi için yeni geliştirilmiş bir “komunikasyonmodus” oluşturma arayışından doğan bir çeşit forum gibi göründü. Çeşitli ülkelerden birçok genç müzikçi ve besteci kendi geliştirdikleri dillerinin yetkinliğini ve yaratıcılıklarının tasdikini ümitle aramaktaydılar. Her biri, “avant-garde” anlamda, şimdiye kadar yapılan, düşünülen ve yeni olarak adlandırılan ve bugün en yeni, ilk defa ve gelecek vadedecek şekilde denenen hakkında bilgilenmek istiyorlardı. Bu bestecilik yarışı doğal olarak yeni yorum tekniği problemlerini de beraberinde getirdi ve bunun gereği olarak da yoğun çözüm teklifleri ve metotları geliştirildi.

 

     Çağımızın ikinci yarısında yeni müziğin oluşumunun bütün tarihini burada anlatmak istemiyorum. Bu benim için biraz cüretlilik olacak: zira ben ne bir müzik tarihçisiyim ne de müzikolog, yalnızca bir besteciyim ve burada kendime izin vererek müzikte yeni ülkeler arayışı eylemindeki ilk karşılaşmalarımı ve deneyimlerimi sizlere aktarmak istiyorum.

 

     Müzikte ortaya çıkan yenilikler gerek dil bakımından, gerek estetik ve gerekse dünya görüşü açısından çok kompleks ve çok yönlü idi. Bazıları bu hareketi müzikte bir tür devrim olarak isimlendiriyorlar. Ben bunu söyleyemeyeceğim; benim kanımca bu daha çok müziğin temel donanımlarının, yani bütün duyulabilen strüktürlerin, hacimlerin, geştaltlerin, hücrelerin ve hareket eden zamanların, maddelerin karmaşık rastlaşmalarının bilinçli yeniden keşfi idi. Yeni bir müzik evreninin keşfi idi. Gelmekte olan yüzyılın düşünme ve bilgilenme yöntemine açılan kapı.

 

     Lütfen hatırlayınız, biz insanlar 1945’den beri olabilecek bin türlü olayı ve deneyimi arkamızda bıraktık. Uygarlığımız en kötü dehşeti ve en üstün mutluluğu, dayanılmaz yoksulluğu ve başdöndürücü zenginliği, teknik ve bilimsel harikaları ile gelişme düşmanı tavır koyuşlarla birlikte yaşadı, son olarak da enformasyon alanında düşünülemiyecek gelişmeler kaydettik, öyleki bütün yaşam tarzımız, gelecek beklentilerimiz, zamanı kavrayışımız değişti. Papa Pius XII. 17 Şubat 1950’de şöyle söylemişti: “Modern toplumların geleceği ve manevi yaşamlarının sağlamlığı, büyük çapta haberleşme tekniklerinin gücü ile her bir şahsın reaksiyon yeteneğinin arasındaki dengenin korunabilmesine bağlı olduğunu söylemek aşırı sayılmamalıdır.” Enformasyon ağları yeni yaşamımızda haberleşme işlevi ile birlikte birçok olayda hiyerarşinin gücünü de yok etmiştir. Özgürlük ve kolaborasyon için yeni bir sorumluluk anlayışı, komünikasyon sistemlerinin sağladığı yeni imkanlar sebebi ile gitgide zorunlu hale gelmiştir. Pierre Boulez “Gallimard”da yayınlanan “Le pays fertile de Paul Klee” isimli kitabında “İçindekilerle birlikte bir odanın perspektifi” (1921) isimli tablosunu inceledikten sonra şöyle yazmaktadır: “Aslında heterofoni, belirli bir melodik çizginin, iki veya daha çok birbirinden farklı görünümlerinin üst üste konulması olarak tanımlanır. Bu tekniğe orta Afrika’da ve Bali adalarında rastlamaktayız. Eğer bu kavramı birçok çizgi için genişletirsek, yani polifoni oluşturursak, değişik enstrümantal gruplar sayesinde, birçok resmi -perspektifi- aynı malzeme ile üstüste yerleştirebiliriz.” Buradan, Klee tarafından tanımlanan perspektifler varyasyonuna denk, aynı fenomene değişken bir akustik yaklaşım oluşur. Her ne kadar Klee bizzat yalnız klasik müziği tercih ediyorsa da, birçok modern besteci, O’nun ritmik, melodik ve armonik elemanları kendine özgü kayıt oluşturarak tuvale aktarmayı hedeflemesinden esinlenmişlerdir. O’nun seçimi “Dağ tepelerinden krallık vadilerine bakışa, bereketli toprağa, dip ile atmosfer arasında mümkün olduğu kadar gevşek ve yumuşak tutulabilen bir polifoniye benzer bir resim sanatıdır.” Bütün sanatlarda olduğu gibi müzik de planlama ve yaratma devrelerinde açık bir disipline gereksinme duyar. Georges Braque gibi birçok ressam da müzikteki, bilhassa Bach’ın müziğinin sanatsal strüktürel yapısındaki rasyonel disiplinden etkilenmişlerdir. Plastik, sesli ve sözlü sanatların karşılıklı etkileşimleri bizi yaratıcılığın dokunulmaz, tamamen özgür, oyunsu duyarlılığı olan fantezi ve esinlenme idealine götürür.

 

     Her sanatçı, her besteci varlığının kanıtı, sanatının eğiti için mutlaka bu ideale sağlam inanması gerekir.

 

     Telefon, televizyon ve komputer gibi iletişim araçları iletişimci bir toplum oluşturdu. Aslında doğal görünen bu durum, başka anlamda, aşağı yukarı önümüze sürülen bu oyun yalnız başına bir tür teknolojik devrim değil, daha çok toplumu genişletme ve globalleştirme prosesi ve bilhassa bir yazılı devrimdir. Genel bir enformatizasyon, var olan her şeyi numaralar, dolayısiyle gerçek olan her şeyi güzelleştirir (virtuelleştirir). Philippe Quéau’nın “Le virtuel, vertus et vertiges” isimli kitabında yazdığı gibi, burada karşı karşıya olduğumuz olay alfabenin ortaya çıkmasından veya matbuanın icadından farklı bir şey değildir. Sayısal ifade yeni bir “lingua franca” olma yolunda önemli bir koza sahiptir: kodlamanın evrenselliği, sonsuz ve nerede ise masrafsız cevaplama yeteneği, insan ile bilgi arasında oluşan yeni interaksiyon şekilleri, tıpkı görüntü içine gizli olarak dalma gibidir. Gerek sayısal görüntüler, gerekse internet gibi şebekeler dünyanın tedricen gizilleştirilmesinin önemli işaretleridir. Gizli olan yalnızca görünen ötesine gider, zira o görüntülerle insanlar, somut temsillerle soyut fikirler, idraklerle kavramlar, şekli modellerle duyumsal görüntüler arasında doğrudan ve etkili olan bağın oluşmasına izin verir. Gizil olan böylece gerçek olanı etkilemektedir. Yeni uygarlık, yeni gizillik bizleri müziksel düşüncedeki zihniyetlerimizi yenilemeye zorlamaktadır. 21.inci yüzyılın şafağında bizleri yeni endişeler ve zihni çabalar beklemektedir. Bugüne kadar yazılmış ve dinlenmiş olan herşey ancak mesleki eğitim malzemesi ve birer deha olan atalarımızın mirası olarak adlandırılabilir. Her sanatçı mutlaka kendi özel dilini ve temel mesajını yaratmalı ve bunun için gerekli cesaret ve enerjiyi kendi içinde bulmalıdır. Gerisini zaman değerlendirecektir.

 

     Hepinizi bütün kalbimle selamlarım ve ilginize ve sabrınıza teşekkür ederim.

     ______________________________________

     Aylık olarak yayınlanan “Orkestra Dergisi”nin 34. Yıl, 259. Sayı ile Temmuz 1995 tarihinde basılan nüshasının 4-7. sayfalarından alınmıştır.




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5764192
Online Ziyaretçi Sayısı:19
Bugünlük Ziyaret :1562

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.