01.01.2010 / Edip Günay - Müziğin İşgörüleri


     Fonksiyonel olarak düşündüğümüzde müzik, çeşitli amaçlar için işe koşulan yardımcı bir -araç- görünümü kazanmaktadır. Müzikle yapılan bu çeşit etkinlikleri, psikoloji akımlarına göre sınıflayıp açıklamak olası görünmektedir.

 

     Müziği yalnızca bir sanat eseri olarak, hiçbir etkinlik için aracı olmasını istemeyerek de kabul etmek olasıdır. Sanat eseri -müzik- bir kez var edildikten sonra, onu kendisi olarak kabul ederek, onunla iletişim kurup bütünleşmekten söz etsek de o insanla var olduğundan, insanla etkileştiğinden, yine de fonksiyonel bağların olduğu bulunabilmektedir. Müzikten etkilenmek, müziği sevmek, müzikle yücelmek gibi deyimler bize müzik eserinin bir işe yaradığının ifadesi olarak görünmektedir. Onu ne kadar bir sanat eseri, kendi başına bir varlık alanı gibi görsek de onunla iletişim kurulur kurulmaz, bilişsel ya da duygusal oluşumlar içine girebilmekteyiz. O bizi herhangi bir biçimde etkinliğe yöneltmektedir.


 

     Müziğin fonksiyonlarını (işgörülerini) kategorilemeye çalıştığımızda onun “koruyucu, tedavi edici, yüceltici” nitelikler taşıdığını görmekteyiz. Tıpkı diğer sanatlarda olduğu gibi…


 

     Bu sıralamayı doktora tezimde yapmıştım ve o tarihten bu yana olumsuz eleştiri almadığı gibi çeşitli yazılarda kullanıldığını gördüm.


 

     Müziğin Koruyuculuğu: Onu bir “çevre” olarak, ilgilenenleri (çalgı çalma, toplu müzik yapma, dinleme gibi) müzik etkinlikleri süreçlerinde, ayrıca kazandırdığı bilişsel, duyuşsal ve psikomotor birikimlerle oluşan yaşam anlayış ve biçimi aracılığı ile birçok olumsuz diyebileceğimiz olası davranışlardan alıkoyduğu, bulunulan ortam nedeni ile de çevreden gelebilecek yine olası hoş olmayan etkilerden koruduğu düşünülür. Bu haliyle müzik; insanı etkileyen, onun davranışlarını yönlendiren, olumlu -bir başka deyişle toplum normlarına uygun- ve ayrıca değerlerden bağlanabilen müzik etkinliklerinin kabul ve takdiri ileçevresinin ilgili aktörlerince ödüllendirilen bir yaşam biçimidir. İnsan ürünü olan müzik, başka insanların davranışlarını biçimlendiren bir “çevre”ye dönüşmüş olmaktadır. Yine bu haliyle müzik, bu kez “Davranışçı Psikoloji Görüşü”nün çalışma alanı içinde düşünülebilir. Üzerinde çalışılarak bilgiler üretilebilir.


 

     Geştalt Psikoloji Görüşü: Müzik yaratılarını; onu oluşturan tüm bileşenlerinin (müziğin kompozisyon olarak bileşenleri ile çalgılar, mekan, zaman ve süre, insan, akustik koşullar, müzik yapan insanlar, teknik araçlar…) toplamından başka ve öte bir anlam taşıdığını söyler, “Geştaltçı Görüşü” müziğe aktardığımızda böyle bir anlam ortaya çıkar. Yine bu anlayış çerçevesinde “farkına varış” önemli sayılmaktadır.  Müziği dinlerken ve seslendirirken ona bilinçlenme, ona nüfuz etme davranışları da insan yeteneklerini geliştirici olarak değer taşır. O yetenekler (dikkatin keskinleşmesi, bir ilgi alanına bilinçli bir biçimde yaklaşabilme ve süreci devam ettirebilme, yaşanan ilgili ortamı değerlendirebilme…) günlük yaşam içinde başka alanlara da davranış olarak transfer edilebilmekte ve bireyi koruyucu rol oynayabilmektedir.


 

     Derinlik Psikolojisi: Bir başka deyişle “Psikanalitik Görüş”le baktığımızda, kurucusu Sigmund Freud’a göre insanda başlıca iki güdünün olduğu bilgisine rastlarız. Birincisi “Hayat Güdüsü” ya da “Hayat Güdüleri”: Cinsellik, libido, eros. Diğeri ise “Ölüm ve Saldırganlık Güdüleri”: Thanatos (Destrudo). Görüşe göre bu iki güdü birbirini dengede tutarlar.


 

     “Hayat Güdüsü”, organizmanın varlığını sürdürmek için giriştiği çabaları ifade eder. Freud bundan başka insanda ilkel bir kendini yıkma, yok etme güdüsünün varlığını kabul etmektedir. Bu güdünün amacı, organizmanın biyolojik bütünlüğünü bozup onu inorganik aslına dönüştürme eğilimidir. Kendini yok etme eğilimi yön değiştirerek başkalarını yıkma ve yok etme şekline dönüşebilmektedir. Böylece saldırganlık güdüsü, ölüm güdüsünün bir görünümü olarak kabul edilebilir.  Bilindiği gibi doyurulamayan güdüler insan ruh sağlığını olumsuz yönde etkilerler. Bu iki güdü arasındaki denge bozulursa, bireyle çevresi arasında problemler doğabilir. Öyleyse dengenin bozulmasını önleyici, bireyin psikolojik yapısını güçlendirici, ona yaşam sevinci verici etkinlikler aracılığı ile, bu arada sanat çalışmaları ile “Hayat Güdüsü” canlı tutulabilir.


 

     “İki güdü arasındaki dengenin bozulması çevreye uyum problemleri doğurur. Giderek derinleşen vak’alarda; paranoya, sadizm, melankoli gibi rahatsızlıklar ortaya çıkabilir.”


 

     Vak’a derinleşmemiş ise psikologlar yardımcı olabilirler. Derinleşmiş vak’alarda hekimlere başvurmak gerekecektir. Yaşama bağlanma, yaşamı sevme ve buna göre ilgileri olma önem kazanmaktadır. Müzikle ilgili uğraşılarımız (çalgı çalma, koroda söyleme, müzik dinleme gibi) bize bu sağlıklı etkileri verebiliyorsa koruyucu oluşta bize bir hizmet vermiş olabilecektir. Bir müzik yaşandığında bizde bıraktığı etkilere bilinçlenmemiz yeterli olacağından ayrıca bir dinleme listesi vermek gerekmemektedir.


 

     Yine Freud’a göre psikolojik yapımızın ögeleri: “İd”, “ego” ve “süperego”dur. “İd”, bizim biyolojik doğamızdır. Ve ona haz ilkesi hakimdir. O durmadan hazlarla doymak ister. Toplum normları onu hiç mi hiç ilgilendirmez. Oraya seçkin, ruh sağlığımızı olumlu yönden doyuran, sağlık veren müzikler depo edilebilmişse, “ego”nun da yardımları ile toplum normlarına ters düşmeyen -bizi koruyan- davranışlarda bulunuruz. “Ego”, “İd”in süreklilik gösteren isteklerini, toplum normlarına ve bireyin isteklerine göre düzenlediğinden, onun (ego’nun) bize daha yararlı ve bilinçli koruyucu yardımlarını istiyorsak; günlük yaşamımızla ilgili zorlukları, yorgunlukları, kırılmaları, üzüntüleri, yalnızlıkları… unutturucu ya da giderici müzik eserleri dağarımızda olmalıdır. “Ego”nun müzik aracılığı ile gelişimi, müzik zevkimiz ve onu oluşturan dağarımızın varlığı, müzik bilincimiz, hepsi “İd” kapsamının bu eserler aracılığı ile boşaltılmasında rol oynarlar. Bu ruh sağlığımızı koruyucu olduğu kadar, aynı zamanda bir bunalım varsa giderilmesine de yardımcı olabilir. “Süperego” kapsamında; toplumun -ve bireyin- idealize edilmiş, değer bağlanmış kavramları (vatan, bayrak, ana, baba, kardeş, dost ve belki bu arada yüceltilmiş sanat-müzik eserleri…) bulunduğunu biliyoruz. “Ego”muz nasıl bir “gerçeklik ilkesi”ne sahipse, “süperego” için de belli ilkeler söz konusudur. O benliğimizin “sosyal yanı”dır. “Ego” ve “süperego” birlikte; bilinç dışına itilmiş olan, doyum bekleyen her çeşit içgüdüsel ihtiyaçlara karşı bir sigorta niteliğindedirler.  Yeri gelmişken hemen söyleyelim; müzik dağarımız hem bizi koruyucu nitelikte, hem sorunları giderici ve aynı zamanda da yüceltici nitelikte olan müzik çeşitlerini ve o çeşide ilişkin eserleri kapsamalıdır. Birey bu konuya dikkat ederse, zamanla gereken bilgi ve eser dağarı birikimine ulaşabilir.


 

     İnsancıl Psikoloji: Diğer adıyla “Holistik (Bütüncü) Hümanistik Psikoloji” görüşünde insan anlayışı genelde şöyle açıklanmaktadır:


 

     “Bu görüş insan doğasının temelde iyi, iyi ve güzel’e doğru gelişmeye hevesli, yetenekli, çevresi ile kendi zengin iç dinamikleri ve bu dinamiklerin kendi aralarındaki etkileşimleri ölçüsünde iletişim kurabilen, değerli ve eşsiz (biricik) bir varlık olduğunu söyler. İnsanda kendi özünü geliştirme eğilimini, onun bir bütün olarak gelişim eğiliminin en üst düzeydeki görünümü olarak nitelendirir.” Söz konusu olan “öz”, o insanın bütüncül gelişmesine yardımcı olan çevresi ile kurduğu iletişim içinde gösterdiği davranışlardan, bu davranış kategorilerinin seçkinlik ve orijinalitelerinden yordanabilir. “Kendini Gerçekleştirme” kavramı, insandaki “öz”ün işaret ettiği ve yeteneklerinin göstergeleri olan davranışlarının hem kazandırılmaları ile hem de ulaşılmış olan ve aynı zamanda durağan olmayan düzeydeki seçkinliklerle ilgilidir. Konu, kendini gerçekleştirmiş insan modelleri oluşturarak ve onları ölçüt olarak kabul ederek tartışılabilir. Kendilerini geliştirmiş insan davranışlarından çıkarılmış özellikler C. Rogers ve A. Maslow tarafından kategorilenmişlerdir.


 

     “Kendini Gerçekleştirme” yolunda olma süreci aynı zamanda bir korunma sürecidir. Bu yolda ilerlemede olma, korunmayı gerektiren sorunlardan uzaklaşılmakta olduğunun göstergesi olabilir. Sanat yaratıları aracılığı ile “doruk yaşantılar” geçirilmesi hem koruyucu hem de “kendini gerçekleştirme”de önemli bir süreçtir.


 

     Müzikle ilgili olarak devamla söylenmesi gereken, insanın kendisini gerçekleştirebilmesine yardımcı olabilecek müziklerle yaşamaktır. Bize “Doruk Yaşantı” geçirtebilen eserlerden söz ediyor, aynı zamanda amatör de olsak müzikle ciddi biçimde ilgilenilmesi gerektiğini savunuyoruz. Sanat çalışmalarında zaten “amatöre göre - profesyonele göre” ayrımının olmaması gerektiğini söylüyoruz.


 

     Bu yazımızda müziğin koruyuculuk özelliğinden, birkaç psikolojik akımına kısaca değinerek söz açtık. Müziğin tedavi edicilik ve yücelticilik özelliklerini sonraya bıraktık.


 

     Sanatın tıp’ta, hekimlere terapide ve hafif denilen derinleşmemiş vak’alarda psikologlarca kullanımı (Psikolojik Danışma), ilgili meslek insanlarınca araştırılmış ve araştırılmakta olan geniş çalışma alanlarıdır. Yazımızda söz konusu olan sanatın (müziğin) yücelticiliği ise felsefe ile uğraşanlara ve psikologlara yakın görünmektedir.


     _______________________________________________________


 

     1. Edip Günay, “Fon Müziğinin İnsanın Çalışmasına Etkisi”, Hacettepe Üniversitesi, MESEF Psikolojik Danışma ve Rehberlik Bilim Dalı, Basılmamış Doktora tezi, Ankara, 1978.

 

     2. Bilgi için bakınız: Doğan Cüceloğlu, İnsan ve Davranışı, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2005, s.485-489.

 

     3. Nakleden: Yıldız Kuzgun, Rehberlik ve Psikolojik Danışma, ÖSYM Yayınları, Ankara, 1995, s.114.

 

     4. Daniel Lagache, La Psychanalyse, Presses Üniversitesi, Paris, 1973, s.13-14.

 

     5. Bu kavramlar için yararlanılan kaynaklar: D. Lagache, 1973, s. 14 ve Walter Schraml, Einführung in die Tiefenpsychologie, E. Klett Verlag, Stuttgart, 1971, s.115.

     6. İnsancıl Psikoloji için bakınız: Y. Kuzgun, 1995-7, s. 120-131. Bu konular için “çağımızın insan görüşü” önemli olduğundan sayın okuyucu ilgili felsefe kaynaklarına yönelebilir.


 

     Aylık olarak yayınlanan “Orkestra Dergisi”nin 48. Yıl, 411. Sayı ile Ocak-Şubat 2010 tarihinde basılan sayısının 3-8. sayfalarından alınmıştır.




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5779983
Online Ziyaretçi Sayısı:24
Bugünlük Ziyaret :507

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.