01.12.2000 / Hasan Gürkan Tekman - Ezgileri Hatırlamak


     Bellekle ilgili çalışmaların çok büyük bir kısmı sözel bilginin hatırlanması üzerinde yapılmışsa da 1970’lerden başlayarak müziğin hatırlanmasıyla ilgili pek çok çalışma da yapılmıştır. Bu yazıda genel olarak insan belleğinin özellikleri tanıtıldıktan sonra ezgilerin kısa süreli ve uzun süreli hatırlanmasında önemli olduğu belirlenmiş olan bazı etkenler tartışılacaktır. Yazının son kısmı bilinçli hatırlamadan bağımsız olarak deneyimlerimizin sonraki davranışımızı etkilemesi biçiminde gözlenen örtük belleğe ayrılmıştır.


 

     İnsan Belleğinin Yapısı


 

     Bellekle ilgili çalışmaların tarihi yüz yıldan fazlaya dayanır. Davranışçılığın psikolojide egemen olduğu dönem içinde bellek konusu gözden düşmüşse de yirminci yüzyılın ortalarından başlayarak önemli gelişmeler içeren çalışmalar yapılmıştır. Bellekle ilgili çalışmaların bugünkü durumuyla ilgili olarak dikkat edilmesi gereken ilk şey, belleğin tek bir yapı ya da sistem olarak değil; farklı özelliklere sahip, evrimsel olarak farklı dönemlere ait oldukları tahmin edilen ve birbiriyle etkileşen sistemlerin bir birleşimi olarak görüldüğüdür (Tulving, 1985).


 

     Bellekle ilgili ilk ayrışma ondokuzuncu yüzyıl sonlarında William James’in (1890) çalışmalarında ortaya çıkan ve günümüze kadar değişimlerle kalmış olan “birincil bellek - ikinci bellek” ayrımıdır. Bu ayrıma göre birincil bellek, bilinç akışının sürekliliğini sağlayan ve yaşantıyı bilincimizi hiç terk etmeden kısa bir süre için saklamamızı sağlayan bir bellektir. Belleğin bu bileşeni, 1960’larda Atkinson ve Shiffrin’in (1968) bellek modelinde “kısa süreli bellek”, 1980’lerde Baddeley’nin (1986) yeni yaklaşımında ise “işler bellek” (ya da çalışma belleği - working memory) olarak isimlendirilen bir kompleks şeklinde günümüze gelmiştir.


 

     İkincil bellek ise yaşantılarımızın kalıcı bir kaydını tutan, içeriği her an bilincimize yakın olmasa da gerektiğinde kullanılmak üzere yeniden bulunabilen bir bellek türüdür. Bu tür belleğin de başlangıçta düşünülenden çok daha karmaşık bir yapısı olabileceği günümüze kadar ulaşan çalışmalarda gösterilmiştir. Bu konuda önemli bir ayrım “açıbellek” ve “örtük belleğin” birbirinden ayrılmasıdır. Bu gibi durumlarda bellek bilinçli olarak hatırlamayla ilişkilidir (Schacter, 1987). Yalnızca bir şeyin olmuş olduğunu bilmek değil, o ana geri dönebilmek, geçmişte belli bir kişisel yaşantının gerçekleşmiş olduğunun bilinçli olarak farkına varmak bu tür bellekle ilişkilidir. Örtük bellek ise bilinçli hatırlama olsun olmasın geçmişteki bir deneyimin davranışı etkilemesidir. Yakın geçmişte karşılaşılmış olan kelimelerin ikinci bir karşılaşmada daha kolay tanınması ya da çeşitli şekillerde yorumlanabilecek bir görsel uyaranın kısa süre önce verilmiş bilgilere göre yorumlanması bu tür bellek işleyişine örnektir. Bu tür durumlarda geçmişte verilmiş olan uyaranın bilinçli olarak hatırlanması gerekli olmayıp bilinçli hatırlamanın eksikliğinde de aynı davranışsal etkiler gözlemlenebilmektedir.


 

     Kimi yaklaşımlarda örtük bellek, bilinç dışında etkinliğini sürdüren ve iyi öğrenilmiş becerilerin uygulanmasını kapsayan “yordamsal bellek” (procedural memory) ile eş tutulmuştur (Squire, 1987). Otomobil kullanmak, on parmak daktilo yazmak, tenis ya da basketbol oynamak gibi örneklerin yanında enstrüman çalmak da bu tür belleğin kapsamında sayılabilir. Bu tür bellek bilinç aracılığıyla kullanılan ve dil ile ifade edilebilen bilgileri içeren “bildirilen bellek” (declarative memory) ile karşıt olarak gösterilir. Kemanın bir yaylı çalgı olduğunu ya da Schubert’in tamamlamamış olduğu bir senfoninin varlığını bilmek bu tür belleğin kapsamına girer. Örtük belleğin yalnızca beceriye dayalı davranışlarda değil algısal olaylarda da gösterilebilmesi yordamsal bellekle bire bir karşıtlık oluşturdukları düşüncesine aykırıdır. Bu nedenle örtük belleğin “algısal temsil sistemi” (perceptual representation system) adlı bir ögesinin de bulunduğu düşünülmektedir.


 

     İkincil belleğin bildirilebilen kısmının ise iki ögesi olduğu düşünülmektedir. Bunlardan biri genel bilgiler, kelime anlamları, kavramlar arasındaki ilişkiler gibi bilgileri kapsayan “semantik bellek”, diğeri ise kişisel yaşantıları kapsayan “episodik bellek”tir. Beethoven’in keman için bir konçerto yazdığını bilmek semantik belleğin etkinliği ile, geçen hafta içinde bu konçertoyu dinlemiş olduğumuzu hatırlamak episodik belleğin etkinliği ile gerçekleşir. Tulving ve diğer araştırmacılara (Wheeler, Stuss & Tulving, 1997) göre yalnızca episodik bellek bilinçte daha önceki bir yaşantıyı canlandırmayı gerektirir ve tam anlamıyla açık bellektir.


 

     Atkinson ve Shiffrin’in (1968) çoklu bellek modelinde birincil ve ikincil belleğe karşılık gelen kısa süreli ve uzun süreli belleklerin yanında üçüncü bir bellek yapısı da yer almıştır. Bu, bilginin sisteme girişinde ilk ulaştığı yer olan “duyumsal bellek”tir. Duyumsal belleğin pek az işlemden geçmiş duyumsal bilgiyi çok kısa süreli olarak sakladığı düşünülmüştür. Duyumsal belleğin tek olmayıp farklı duyular için bağımsız duyumsal bellekler olduğu düşünülmüştür. Görsel duyumsal bellekten sonra en fazla çalışılan duyumsal bellek türü işitsel duyumsal bellek olmuştur. Ancak, konumuz ezgilerin hatırlanması olduğu ve duyumsal bellekte uyaranlar henüz ezgi olarak sınıflandırılabilecek düzeyde analiz edilmemiş olduğundan bu tür bellekten söz etmeyeceğiz.


 

     Ezgilerin Kısa Süreli Hatırlanması


 

     Özellikle tanıdık olmayan ezgilerin kısa süreler için hatırlanmasında iki önemli etken belirlenmiştir: Tonalite ve melodik hat, yani ezgide ses perdesinin hareketinin iniş ve çıkışları. Bu bulguların elde edildiği deneylerde uyaran olarak kısa ezgiler kullanılmıştır. Genellikle denekler bir ezgiyi duyduktan hemen sonra aynı ezginin bazı değişimlere uğramış bir şeklini duyarlar. Bu değişimlerden biri ezginin olduğu gibi başka bir tona transpoze edilmesidir. Bu durumda deneklerin iki ezgiyi “aynı” olarak nitelemesi gerekir. Bunun yanında transpozisyona ek olarak ezginin içindeki melodik aralıkların da değiştirildiği çeşitlemeler dinletilir. Bu tür değişiklikleri deneklerin “farklı” olarak nitelemesi gerekmektedir.


 

     Bu tür uyaranlar kullanarak yapılan deneylerde deneklerin asıl ezginin melodik hattı değiştirildiğinde (yani inici bir aralık yerine çıkıcı bir aralık gelecek ya da çıkıcı bir aralık yerine inici bir aralık gelecek şekilde ezginin seslerinde değişiklik yapıldığında) yeni ezginin tam bir transpozisyonundan kolayca ayırdedildiği, ancak hat değişmeyecek şekilde bir değişiklik yapıldığında (yani bütün aralıklar inici ya da çıkıcı özelliklerini koruyacak şekilde bir değişiklik yapıldığında) ayırdetmenin oldukça güç olduğu gözlenmiştir.


 

     Bu türden erken bir deney Dowling ve Fujitani (1971) tarafından yapılmıştır. Bu deneyde Tonal olmayan ezgiler bir defa dinletildikten sonra tam olarak ya da bazı değişiklikler yapılarak transpoze edilmiş bir hali dinletilmiştir. Değişiklikler kimi zaman inici bir aralığın yerine başka bir inici aralık ya da çıkıcı bir aralığın yerine başka bir çıkıcı aralık konarak, kimi zaman da inici bir aralık yerine çıkıcı bir aralık ya da çıkıcı bir aralık yerine inici bir aralık konarak yapılmıştır. Dowling ve Fujitani, melodik hat değişmeden yapılan değişikliklerin ayıredilmesinin neredeyse olanaksız olduğunu, bu koşulda doğru yanıt oranının rastgele yanıtlardan beklenecek olan % 50 oranından farklı olmadığını bulmuşlardır. Ancak, bu durum deneklerin genelde ezgilerde yapılan değişiklikleri ayırdedememesinin sonucu değildir. Melodik hattı korumayan değişiklikler % 90’a varan oranlarla doğru olarak ayıredilmiştir.


 

     Dowling (1978), aynı deneyi tonal ezgilerle tekrarlamıştır. Bu uygulama değişiklik yapılan ezgilerde yeni bir özelliğin işin içine girmesine olanak sağlamıştır: Melodik hattı koruyan değişikliklerde asıl sesin yerini alan ses ezginin tonalitesine ait olabilir ya da olmayabilir. Bu deneyin sonuçlarından biri Dowling ve Fujitani’nin (1971) sonuçlarının güvenilirliğini göstermesidir. Yine hattı koruyan değişiklikler tam transpozisyonlardan ayıredilememiş, hattı değiştiren değişikliklerin ayırdedilmesi ise oldukça kolay olmuştur. Bu deneydeki yenilik olan atonal değişiklikler ise ikisinin arasında bir güçlük göstermişlerdir. Tonalitenin dışına çıkılması yapılan ayrımı kolaylaştırarak rastgele yanıtlardan daha iyi bir performans sağlamışsa da, melodik hattın benzerliği ayrımı güçleştirerek performansın ancak % 60’a yükselmesine izin vermiştir.


 

     Ezgilerin kısa süreli hatırlanmasında önemli bulunan ikinci bir etken tonalitedir. Tonalitenin etkilerinden biri konturla ilgili çalışmalarda ortaya çıkmıştır. Atonal bir ezginin hattını değiştirmeden yapılan bir değişikliğin ayıredilmesi hemen hemen olanaksızken tonal olan bir ezgide hat değişmese bile tonalitenin dışında bir ses kullanarak yapılan değişiklik ayıredilebilir. Ancak bunun ötesinde dinletilen iki ezginin tonalitelerinin birbirine ilişkisi de hatırlamayı etkiler.


 

     Açıklanmış olduğu gibi bu tür deneylerde genellikle aynı ezgi olduğu gibi iki kere dinletilmemiş, “aynı” olarak tanımlanan durumda ikinci ezgi birincinin transpoze edilmiş bir şekli olmuştur. Bu durumda farklı değerler alabilecek bir özellik iki ezginin tonaliteleri arasındaki uzaklıktır. Bartlett ve Dowling (1980) bir deneylerinde bu uzaklığın ikinci ezgide yapılabilecek değişiklikleri ayırdetmeye etkisine bakmışlardır. Bu uzaklık yakın tonaliteler (örneğin do majör ve re majör) ya da uzak tonaliteler (örneğin do majör ve si majör) olarak değiştirilmiştir. Bunun yanında, Bartlett ve Dowling daha önce yapılmış deneylerde kullanılmış olan farklı ya da aynı melodik hat ve tonal ya da atonal değişiklik etkenlerini de deneylerinde kullanmışlardır. Bu deneyin sonuçlarından biri daha önce gözlenmiş olan etkilerin yinelenmesidir. Melodik hat aynı kalırsa, aralıkların büyüklüğünde yapılan bir değişikliği ayırdetmek zordur. Yapılan değişiklik tonalitenin dışında bir ses içeriyorsa bu ayrım kolaylaşır. Ancak en kolay ayrımlar hattın değiştiği durumlarda yapılabilir. Bartlett ve Dowling tonalitenin bunun ötesinde bir etkisini de gözlemişlerdir. Hattı koruyan değişiklikleri ayırdetmek ikinci ezgi birinciye uzak bir tonalitede verildiğinde daha kolay olmuştur.


 

     Aynı yıllarda yapılan bir başka deney (Cuddy, Cohen & Miller, 1979) tonalitenin etkisinin bir başka yönünü ortaya koymuştur. Dowling ve arkadaşlarının yaptığı deneylerde olduğu gibi, bu deneyde de tonal ezgilerin ardından bütün sesleri aynı tonalitenin içinde kalacak ya da bir sesi tonalitenin dışına çıkacak şekilde değiştirilmiş halleri dinletilmiştir. Bunların yanında “aynı” yanıtının kullanılması gereken tam transpozisyonlar da kullanılmıştır. Önceki bulgularla uyumlu olarak tonalitenin dışına çıkan değişikliklerin tonalite içinde kalan değişikliklerden daha kolay ayırdedildiği görülmüştür. Cuddy ve arkadaşlarının ilginç bir bulgusu, tonalite içinde kalan değişiklikleri ayırdetmenin iki ezginin tonaliteleri yakın olduğunda daha kolay olmasıdır.


 

     Bu durum tonalitelerin yakınlığının biri kolaylaştırıcı, biri güçleştirici iki etkisini ortaya koymaktadır. Cuddy, Cohen ve Miller (1979) aynı tonalite içinde yapılan ses değişikliklerinin yakın tonalitelerde daha kolay ayırdedildiğini gösterirken Bartlett ve Dowling (1980) tonalite dışına çıkan, ancak melodik hattı koruyan değişikliklerin uzak tonalitelerde daha kolay ayırdedildiğini bulmuşlardır. Bu ayrım Cuddy ve arkadaşlarının tamamı tonal olan iki ezgisinde tonalitenin daha belirginleştiği ve yakın tonalitelerin bunu desteklediği, Bartlett ve Dowling’in deneyinde ise uzak tonalitelerde olan ve atonal sesler içeren iki ezginin dinleyicileri melodik hat bilgisini kullanmaya yönelttiği şeklinde açıklanabilir.


 

     Melodik hattın ezgileri kısa süre için hatırlamaktaki önemi, gelişimsel araştırmalarda da ortaya çıkmıştır. Bir yaşından küçük bebekler ardarda dinledikleri iki ezgiyi ayırdetmekte melodik hattı kullanmaktadırlar. Bebekler sözle yanıt vermek becerisine sahip olmadıklarından bebeklerin belleğinin test edilmesinde özel yöntemler kullanılmıştır. Bunlardan biri koşullanmış bir tepkinin kullanılmasıdır. Örneğin, birbirinden farklı olan iki ezginin duyulmasının ardından eğer bebek başını hoparlöre doğru çevirirse, ışıklı ve hareketli oyuncakların görüntüsüyle ödüllendirilir, birbirinin aynı olan iki ezginin ardından ise aynı hareket ödüllendirilmez. Bu durumda bebeğin başını çevirip çevirmediğine bakılarak iki ezgiyi aynı mı yoksa farklı mı olarak duyduğu belirlenebilir.


 

     Trehub, Bull ve Thorpe (1984) bu yöntemi kullanarak yaptıkları bir deneyde 8-11 ay arası bebeklerin melodik hat değişikliği olan ezgileri ayırdetmeyi melodik aralıkların değiştiği ancak hattın korunduğu değişiklikleri ayırdetmekten daha kolay bulduklarını görmüşlerdir. Hattın değişmediği durumlarda farklıymış tepkisi verilmesi ezginin tam bir transpozisyonuna farklı tepki verilmesinden daha sık gözlenmemiştir. Melodik hattın bu kadar küçük yaşta bile insanlar için önemli olması dikkate değer bir bulgudur. Bu, ses perdesindeki yükseliş ve düşüşlerin dil açısından da önem taşımasıyla ilişkili olabilir. Bir cümlede vurgulanan kavramın hangisi olduğu ya da soru cümleleri kendilerine özgü hatlarla belirtilir. Dilde ve müzikte melodik hattı izlemenin aynı beyin yapılarıyla ilişkili olduğunu gösteren bulgular da vardır (Patel & Peretz, 1998).


 

     Ezgilerin Uzun Süreli Hatırlanması


 

     Ezgilerin hatırlanmasında tartışma konusu olan bir nokta “kroma”nın, yani hangi oktavda olduğundan bağımsız olarak bir sesin hangi ses olduğu bilgisinin hatırlanıp hatırlanmadığıdır. Bu konu, bilinen ezgilerin tanınması, yani semantik bellek gerektiren deneylerde incelenmiştir. Bu konuda sık sözü edilen bir deney Deutsch (1972) tarafından yapılmış ve olumsuz bir yanıtı desteklemiştir. Deutsch, tanıdık ezgilerin seslerini oktav değiştirme işleminden geçirerek dinletmiştir. Yani, her ses rastgele bir şekilde olduğu gibi bırakılmış ya da daha tiz ya da daha pes bir oktava kaydırılmıştır. Tanıdık ezgileri bu şekilleriyle dinleyen denekler hangi ezgiler olduklarını anlayamamışlardır. Bu sonuç, Deutsch’un melodik aralıklar değiştirildiğinde kromayı aynı tutmuş olmanın bir yararı olmadığını, ezgilerin artık tanınmadığı savını ileri sürmesine neden olmuştur.


 

     Buna karşıt bir sav Idson ve Massaro (1984) tarafından ortaya atılmıştır. Idson ve Massaro, bu tür bellekte de melodik hattın önemli olabileceğini öne sürmüştür. Bunu ortaya çıkarmak için yaptıkları bir deneyde orijinallerinin farklı özelliklerini koruyan üç tür ezgi kullanmışlardır. Kullandıkları ezgilerden bazıları Deutsch’un (1972) kullandıkları gibi oktav kaydırma yoluyla kromaları aynı tutan ancak melodik aralıkları tamamen değiştiren ezgilerdir. Bunun yanında yine oktav kaydırma uygulanan başka ezgilerde ardarda gelen sesler çıkıcı bir aralık oluşturuyorsa yine çıkıcı bir aralık, inici bir aralık oluşturuyorsa yine inici bir aralık kullanılmasına dikkat edilmiştir. Yani, melodik aralıkların tamamı değişmişse de hem melodik hat hem de seslerin kromaları aynı kalmıştır. Üçüncü bir tür ezgide ise her sesin yerine çıkıcı aralıkları çıkıcı, inici aralıkları ise inici olarak koruyacak bir ses yerleştirilmiş, ancak asıl sesler ile yeni sesler arasında tam bir oktav fark olmamasına dikkat edilmiştir. Yani bu ezgilerde melodik hat aslının aynı olarak kalmış, kromalar ise değişmiştir.


 

     Idson ve Massaro’nun (1984) deneyinin sonuçları şöyledir: Deutsch’un (1972) gözlemlediği gibi melodik hattı korumayan oktav kaydırılmış ezgiler kolay kolay tanınmamıştır. Ancak, hem kromaların hem de hattın korunduğu ezgileri tanımak çok daha kolay olmuştur. Bu kolaylığın tek nedeninin melodik hat benzerliği olmadığı, hattın korunup kromaların değiştiği durumda ezgilerin aynı düzeyde tanınamamasından anlaşılmaktadır. Yani, kromaların ezginin hatırlanmasına bir katkısı vardır, ancak bu katkı ancak melodik hattın değiştirilmemesi gibi elverişli koşullarda ortaya çıkmaktadır.


 

     Kromanın ötesinde seslerin bir özelliği de tonal işlevi, yani o anki tonalite içindeki konumlarıdır. Tonal işlevin sesleri algılamadaki önemi Krumhansl’ın (1990) yürüttüğü derin bir araştırma projesi kapsamında ortaya konmuştur. Aynı ses, farklı tonal çerçeveler içinde farklı şekilde duyulmakta, ayrıca iki sesi de aynı tutulan bir çiftin benzerliği içinde bulundukları tonal çerçeveye göre değişmektedir. Bu durum, aralıklar aynı tutulsa bile farklı tonaliteler içine yerleştirilen ezgilerin aynı olarak tanınıp tanınmayacağı sorusunu gündeme getirmektedir.


 

     Bu konu, Dowling (1982) tarafından yapılan bir deneyde incelenmiştir. Dowling, tonaliteyi (örneğin Do Majör) veren bir akorlar dizisinin ardından aynı tonalitenin eksen sesinden başlayan ve o tonalitenin seslerini kullanan kısa bir ezgi dinletmiş ve bu ezginin farklı bir tonalite belirleyen ikinci bir akor dizisinin ardından gelen ikinci bir ezgiyle karşılaştırılmasını istemiştir. Karşılaştırma için verilen ezgiler, akorların belirlediği tonalitede kimi zaman eksen kimi zaman çeken seslerden başlamışlardır. Ezgilerde ses aralıkları ya aynen korunmuş ya da (olumsuz yanıtlar için) bir sesin kaydırılmasıyla değiştirilmiştir. Dowling, müzik eğitimi olmayan deneklerin iki koşulda da (ikinci ezgi eksenden ya da çekenden başladığında) ikinci ezgiyi birincinin eşi olarak duyma oranının aynı olduğunu bulmuştur. Yani, müzik eğitimi görmemiş kişiler ezgileri ses aralıkları ile belleklerine kaydetmişlerdir. (Dowling’in deneyinde iki ezginin sunuluşları arasındaki süre ikincil bellek gerektirecek şekilde uzundur. Bu durumlarda perde aralıklarının önemi aşağıda tartışılmıştır.) Müzik eğitimi almış kişilerin yanıtları ise farklı bir şekilde ortaya çıkmıştır. Müzik eğitimli deneyler asıl ezgide olduğu gibi eksen sesi ile başlayan ezgileri orijinale eş olarak duymuş, ancak her ne kadar ses aralıkları aynı ise de çeken ile başlayan ezgileri ilkinin eşi olarak duymamışlardır. Buradan müzik eğitiminin ezgileri yalnızca bir ses aralıkları dizisi olarak değil, tonal konumları belli bir sesler dizisi olarak kaydetmek becerisini geliştirdiği sonucuna varabiliriz.


 

     Dowling’in (1982) deneyinde, melodik hat değişmese bile ses aralıklarının büyüklüklerinde yapılan değişiklikler ayırdedilebilmiştir. Bu, müzik ile deneyimimize uygun düşmektedir. İyi tanıdığımız bir ezgide melodik hattı koruyarak yapılan bir değişikliği (örneğin majör moddan minör moda geçilmesini) genellikle ayırdedebiliriz. Deneysel çalışmalarda da ezgileri hatırlamada konturun önemli öge olması durumunun bazı kısıtlı koşullarda ortaya çıktığı belirlenmiştir.


 

     Bu konuda bilgi veren erken çalışmalardan biri Dowling ve Bartlett (1981) tarafından yapılmıştır. Bu çalışma kapsamındaki bir deneyde Beethoven’in yaylı çalgılar dörtlülerinden temaların aralık büyüklükleri değiştirilerek (yani melodik hattı koruyan bir değişiklikten geçirilerek) oluşturulan şekilleri kullanılmıştır. Bu deneyde melodik hatla ilişkili olarak daha önce yapılan deneylerden farklı olarak karşılaştırılması gereken iki ezgi birbiri ardından dinletilmemiş, önce dörtlülerden bir dizi kısa alıntı dinletilip ardından dinletilen ikinci bir dizideki her alıntının ilk dizide bir eşi olup olmadığı sorulmuştur. Denekler duymuş oldukları temaların aynen tekrarlarını tanımakta ve daha önce duymamış oldukları temaları reddetmekte güçlük çekmemişlerse de daha önce duydukları temalarla aynı melodik hatta sahip olan, ancak ses aralıkları değiştirilmiş olan ezgileri tamamen yeni olarak algılayıp reddetmişlerdir. Bu sonuçlar, ses aralıklarının yalnızca inici ya da çıkıcı olmalarına dikkat etmeyip büyüklüklerini de özellikle dikkate almayı gerektirdiğinden, daha önce konturun çok önemli bir etken olduğunu belirleyen bulgularla çelişki içindedir.


 

     Bartlett ve Dowling (1981), bu çelişkiyi daha önceki deneylerde birincil bellek gerektiren şekilde karşılaştırılacak iki uyaranın birbiri ardından verildiği bir yöntem kullanılması, kendi deneylerinde ise ikincil bellek gerektiren bir şekilde karşılaştırılacak olan iki uyaran arasında uzunca bir süre geçmesi ve bu sürenin başka uyaranlarla doldurulmasına bağlamışlardır. Bu savlarının doğru olduğu, aynı makalede sundukları bir başka deneyin sonuçlarıyla da desteklenmiştir. Bu deneyde Bartlett ve Dowling ezgilerin çiftler halinde verildiği yönteme dönmüş, ancak her seferinde iki çift sunmayı tercih etmişlerdir. Bu çiftlerden “içte” olanında asıl ve karşılaştırma ezgileri birbiri ardından dinletilmiş, “dışta” olanında ise asıl en başta, karşılaştırma için verilen ikinci ezgi ise içteki çiftin sunumundan sonra en sonda dinletilmiştir. Bu durumda iç çift için birincil bellek, dıştaki çift içinse ikincil bellek gerekmektedir.


 

     Bu deneyde içteki çift için melodik hattın önemi ortaya çıkmıştır. Önceki deneylerde olduğu gibi (Dowling, 1978 - Dowling & Fujitani, 1971) hattı korumak şartıyla aralıkların büyüklüklerinde yapılan değişikliklerin ayırdedilmesi oldukça güç olmuştur. Dıştaki çift için ise durum farklıdır. İkincil bellek gerektiren bu durumda melodik hattın korunduğu ve korunmadığı durumlar arasındaki fark ortadan kaybolmuş, aralıkların yalnızca yönünde değil, büyüklüklerinde yapılan değişimlerin de aynı kolaylıkla ayıredildiği belirlenmiştir.


 

     Dowling ve Bartlett’in (1981) bulgusu, daha alışılmış bir yöntemle de tekrarlanmıştır (DeWitt & Crowder, 1986). Asıl ezgi ile onunla karşılaştırılacak ikinci ezgi arasındaki sürenin etkilerini belirlemenin bir yolu, her seferinde tek bir çift sunmak, ancak iki ezgi arasındaki süreyi sabit tutmayıp ikinci ezgiyi farklı çiftler için farklı gecikmelerle dinletmektir. Bu gecikme süresi içinde başka işitsel uyaranlar verilmesi belleğin diğer öğelerini meşgul ederek ikincil belleği kullanmayı zorunlu kılacaktır. DeWitt ve Crowder, bu uygulamayı yaparak asıl ezgiden farklı süreler sonra karşılaştırma için ikinci ezgiyi sunmuş ve kısa sürelerde melodik hat bilgisinin, uzun sürelerde ise ses aralıklarının tam büyüklüklerinin daha önemli olduğunu ortaya çıkarmışlardır.


 

     Bu bulgular kısa bir süre içinde bellekten kaybolmuş olan aralık büyüklükleri ile ilgili bilgilerin biraz daha zaman geçtiğinde bir şekilde tekrar ortaya çıkardığı fikrini vermemelidir. İki ezgi arasındaki sürenin uzaması performansı olumsuz olarak etkiler. Yani, ardarda duyulan iki ezginin aynı olup olmadığını belirlemek ikisi arasında 15 saniye farklı bir müzik dinlenmesi durumundan daha kolaydır. Ancak, geçen zamanın bu olumsuz etkisi farklı melodik hatta sahip ezgi çiftleri için daha büyük olmakta ve kontur değişikliğinin sağladığı üstünlük ortadan kalkmaktadır. Ezgileri uzun süreler için hatırlamanın yanında uzun ezgileri hatırlamanın (Edworthy, 1983) ve tanıdık ezgileri hatırlamanın (Idson & Massaro, 1978) melodik hattan çok, aralık büyüklüğüne bağlı olduğu ortaya çıkmaktadır.


 

     Ezgileri hatırlamakta önem taşıyan bir başka nokta da ezgilerin ardarda gelen bir sesler dizisinden ibaret olmayıp bir iç yapıları olduğudur. İnişler, çıkışlar, geniş atlamalar gibi melodik özelliklerin yanında ritmik özellikler ve karar seslerine varmak gibi modal özellikler de bu yapıya katkıda bulunur. Melodik yapının hatırlamayı nasıl etkilediğine en basit bir yaklaşım, cümleciklere ayrılmanın hatırlamayı nasıl etkilediğidir. Tan, Aiello ve Bever (1981) deneklere iki cümlecikten oluşan ezgiler dinlettikten sonra birinci cümleciğin sonu, ikinci cümleciğin başı ya da sınırın iki tarafındaki seslerden oluşan ses grupları dinleterek daha önce dinlenmiş olan ezginin içinde bulunup bulunmadığını sormuşlardır. Aynı cümleciğe ait olan ses grupları (birinci cümleciğin sonu ya da ikinci cümleciğin başı) kolayca tanınırken iki cümlecik arasındaki sınırın iki tarafından da sesler içeren grupların tanınması güç olmuştur. Bu, ezgilerin bellekte analiz edilmemiş sesler ya da onları ayıran aralıklar biçiminde değil, organizasyonu yapılmış ve anlamlı şekilde gruplanmış birimler halinde korunduğunu gösterir.


 

     Ezgilerin yapısının, hatırlanmalarına daha karmaşık şekilde etkileri de vardır. Ezginin perde ve ritm özelliklerinin zamanı eşit aralıklara bölen vurgular yaratması durumunda ezginin daha iyi hatırlandığı gözlenmiştir (Boltz, Marshburn, Jones & Johnson, 1985).


 

     Ezgide geniş aralıklar, inişten çıkışa, çıkıştan inişe geçişler, uzun sesler müzikte vurgular oluşturabilirler (Jones, 1976 - Lerdahl & Jackendoff, 1983). Bu vurguların hep birlikte oluşturduğu birleşik vurgu yapısının zamanı eşit aralıklarla bölmesi algılamayı ve hatırlamayı kolaylaştıran koşulları oluşturur. Bunun ötesinde, daha önce dinlenmiş olan bir ezgide yapılmış olan değişiklikler, özellikle bu değişiklikler vurgulu anlara karşılık geldiğinde kolayca ayırdedilmektedir (Jones, Boltz & Kidd, 1982). Bu bulgular, ezgileri dinlerken dikkati belli anlara yönlendirerek algılama ve tanıma işlemlerini kolaylaştırmada birleşik vurgu yapısının önemini göstermektedir.


 

     Müzik ve Örtük Bellek


 

     Örtük bellek, son on yılda çok yoğun ilgi görmüş olan bir olgudur. Bunun nedeni, bilinçli hatırlama gerektiren açık bellekten farklı değişkenlerden etkilenmesi ve bellek kaybına yol açan bazı nöropsikolojik vakalarda normal çalıştığının belirlenmesidir. Bu bulgular beyinde birbirinden farklı sistemler tarafından kontrol edilen farklı bellek türleri bulunması olasılığını ortaya koymaktadır.


 

     Örtük bellek testlerinde genellikle aynı uyaran iki defa sunularak bu uyaran üzerinde yapılan bir işlemin önceki sunuştan etkilendiğini göstermek amaçlanır. Uyaran olarak müziğin kullanıldığı bir örtük bellek çalışmasında (Peretz, Gaudreau & Bonnell, 1998) tanıdık olmayan ezgiler sunularak deneklerden bu ezgileri ne kadar beğendiklerini bildirmeleri istenmiştir. Her ne kadar bu iş deney içinde daha önce sunulmuş olan ezgileri hatırlamayı gerektirmese de, daha önce bir kere sunulmuş olan ezgiler deney içinde ilk defa sunulan ezgilere göre daha çok beğenilmişlerdir. (Bunun ezgiler arasındaki bir farktan kaynaklanmadığı bir grup deneğe iki defa sunulan ezgilerin farklı bir grup deneğe bir defa sunulmasıyla ortaya çıkarılmıştır.) Ayrıca, bu farkı deneklerin beğeniyle ilgili yargılarını verirken kendilerinden istenmiş olmasa da daha önce dinlemiş oldukları ezgileri bilinçli olarak hatırlamalarına yormak da mümkün değildir. Çünkü, bir örtük bellek örneği olarak karşımıza çıkan bu fark, bilinçli hatırlamayı etkileyen etkenlerden aynı şekilde etkilenmemektedir.


 

     Ezgiler için açık ve örtük belleğin aynı değişkenlerden farklı şekilde etkilendiklerini göstermek için Peretz ve arkadaşlarının (1998) kullandığı etkenlerden biri hatırlama süresidir. Ezgilerin ilk duyuluşundan beş dakika, bir gün ya da bir ay sonra bir grup deneğe bazıları daha önce dinletilmiş olan, bazıları ise yeni olan ezgiler dinletilerek bu ezgileri deneyin ilk kısmında duymuş olup olmadıkları sorulmuş, bir başka gruba ise deneyin ilk kısmından söz etmeden yalnızca ezgileri ne kadar beğendiklerini bildirmeleri istenmiştir. Deneklerin, ezgilerin ilk dinletilmesinden bir ay sonra bile bunları ilk defa duydukları ezgilerden bir ölçüde ayırabildikleri, ancak beğeni yargılarında ezgileri dinledikten hemen sonra ve bir gün sonra ortaya çıkan farkın bir ay sonra ortadan kaybolmuş olduğu gözlenmiştir.


 

     Peretz ve arkadaşlarının (1998) bir başka deneyinde ise iki defa sunulan ezgiler ikinci sunuluşlarında aynı tını ile (piyano - piyano ya da flüt - flüt) ya da farklı tını ile (piyano-flüt ya da flüt-piyano) dinletilmiştir. Ezginin tınısını değiştirmek bir ezginin daha önce duyulmuş olduğunu hatırlamayı güçleştirmişse de beğeni yargılarını etkilememiştir. Tını değişmiş olsa bile ikinci defa dinlenen bir ezgi, deneyde ilk defa duyulan bir ezgiden daha olumlu olarak değerlendirilmiştir.


 

     Bu deneyde uygulanan bir başka değişiklik de ezgileri ilk dinleyişte bazı deneklerden tanıdık olup olmadıklarına karar vermeleri (deneyde tanıdık ezgiler de kullanılmıştır) bazı deneklere ise hangi enstrümanın sesinde duyduklarına karar vermeleri istenmiştir. Tını değişikliği gibi, ezgiyi ilk duyuşta yapılan işlem de yalnızca açık bellek testini etkilemiştir. Yalnızca tanıdık ezgiler için, ilk dinleyişte tanıdık olup olmadığına karar vermek enstrümanı tanımaktan daha iyi hatırlamaya yol açmıştır. Örtük bellek testi olan beğeni yargılarında ise ne tanıdık ne de tanıdık olmayan ezgiler için ilk dinleyişte yapılan işlemin bir etkisi olmamıştır.


 

     Hatırlamadan önce geçen süre, tını değişikliği ve ezgiyi ilk dinleyişte yapılan işlem gibi değişkenlerin açık ve örtük bellek testlerinin sonuçlarını farklı şekillerde etkilemesi, örtük bellek testinde bilinçli olarak hatırlanan bilginin kullanıldığı düşüncesiyle uyumlu değildir. Sözü edilen bulgular, ezgileri bilinçli olarak hatırlamamızın yanında bilinçli hatırlama olsa da olmasa da o ezgilere tepkilerimizi etkileyen bir sistem olması olasılığını güçlendirmektedir.


 

     Sonuç


 

     Ezgilerin hatırlanması üzerine yapılan erken çalışmalar kısa ve yeni ezgilerin kısa süreler için hatırlanmasında melodik hattın önemini ortaya koymuştur. Ezgileri hatırlamanın bu özelliği, müzikte sık sık kullanılan kısa bir motifin aynı hat, fakat farklı büyüklükte ses aralıklarıyla tekrarlanması yöntemiyle ilişkili olabilir. Ancak, daha uzun ezgileri daha uzun süreler hatırlamak gerektiğinde, bekleneceği gibi, perde aralıklarının tam büyüklüklerini daha fazla kullandığımız ortaya çıkmaktadır. Soyutlanmış kalıpsal bilgi olarak tonalitenin de ezgilerin hatırlanmasında önemli bir rolü olduğu açıktır. Son yıllarda ilgi gören ancak henüz pek az araştırılmış olan ezgiler için örtük bellek ise ezgileri hatırlamanın bilinç yoluyla ulaşamadığımız yönlerini ortaya çıkaracaktır.


 

     Kaynakça

 

     Atkinson, R. C. & Shiffrin, R. M. (1968). Human memory: A proposed system and its control processes. K. Spence & J. Spence (Derleyenler), The psychology of learning and motivation (cilt 2). New York: Academic Press.

 

     Baddeley, A. D. (1986). Working memory. Oxford: Oxford University Press.

 

     Bartlett, J. C. & Dowling, W. J. (1980). The recognition of transposed melodies: A key-distance effect in developmental perspective. Journal of Experimental Psychology: Human Perception and Performance, 6, 501-515.

 

     Boltz, M., Marshburn, E., Jones, M. R., & Johnson, W. W. (1985). Serial-pattern structure and temporal-order recognition. Perception & Psychophysics, 37, 209-217.

 

     Cuddy, L.L., Cohen, A. J., & Miller, J. (1979). Melody recognition: The experimental application of musical rules. Canadian Journal of Psychology, 33, 148-157.

 

     Deutsch, D. (1972). Octave generalization and tune recognition. Perception & Psychophysics, 11, 411-412.

 

     DeWitt, L. A. & Crowder, R. G. (1986). Recognition of novel melodies after brief delays. Music Perception, 3, 60-67.

 

     Dowling, W. J. (1978). Scale and contour: two components of a theory of memory for melodies. Psychological Review, 85, 341-354.

 

     Dowling, W. L. (1982). Chroma and interval in melody recognition: Effects of acquiring a tonal schema. Journal of the Acoustical Society of America, 72, S11.

 

     Dowling, W. L. & Bartlett, J. C. (1981). The importance of interval information in long-term memory for melodies. Psychomusicology, 1, 30-49.

 

     Dowling, W. J. & Fujitani, D. S. (1971). Contour, interval and pitch recognition in memory for melodies. Journal of the Acoustical Society of America, 49, 524-531.

 

     Edworthy, J. (1983). Towards a pitch - contour continuum theory of memory for melodies. D. Rogers & J. A. Sloboda (Derleyenler), Acquisition of symbolic skills. New York: Plenum.

 

     Idson, W. L. & Massaro, D. W. (1978). A bidimensional model of pitch in the recognition of melodies. Perception & Psychophysics, 24, 551-565.

 

     James, W. (1890). The principles of psychology. New York: Holt.

 

     Jones, M. R. (1976). Time, our lost dimension: Toward a new theory of perception, attention and memory. Psychological Review, 83, 323-355.

 

     Jones, M. R., Boltz, M., & Kidd, G. (1982). Controlled attending as a function of melodic and temporal context. Perception & Psychophysics, 32, 211-218.

 

     Krumhansl, C. L. (1990). Cognitive foundations of musical pitch. Oxford: Oxford University Press.

 

     Lerdahl, F. & Jackendoff, R. (1983). A generative theory of tonal music. Cambridge, Massachusetts: MIT Press.

 

     Peretz, I., Gaudreau, D., & Bonnel, A. M. (1998). Exposure effects on music preference and recognition. Memory & Cognition, 26, 884-902.

 

     Patel, A. & Peretz, I. (1997). Is music autonomous from language? A neuropsychological approach. Deliege, I. & Sloboda, J. (Derleyenler), Perception and conition of music. East Sussex: Psychology Press.

 

     Schacter, D. L. (1987). Implicit memory: History and current status. Journal of Experimental Psychology: Learning, Memory and Cognition, 13, 501-518.

 

     Squire, L. R. (1987). Memory and brain. New York: Oxford University Press.

 

     Tan, N., Aiello, R., & Bever, T. G. (1981). Harmonic structure as a determinant of melodic organization. Memory & Cognition, 9, 533-539.

 

     Trehub, S. E., Bull, D., & Thorpe, L. A. (1984). Infants’ perception of melodies: the role of melodic contour. Child Development, 55, 821-830.

 

     Tulving, E. (1985). How many memory systems are there? American Psychologist, 40, 385-398.

 

     Wheeler, M. A., Stuss, D. T., & Tulving, E. (1997). Toward a theory of episodic memory: the frontal lobes and autonoetic consciousness. Psychological Bulletin, 121, 331-354.

 

     ____________________________________

 

     * Tekman, Hasan Gürkan: Doç. Dr. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Enformatik Enstitüsü.

     "Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı"nın yayını olan “…Ve Müzik” Araştırma ve Yorum Dergisi’nin Aralık 2000 tarihinde 6. Sayı ile basılan nüshasının 47-57. sayfalarından alınmıştır.




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5762504
Online Ziyaretçi Sayısı:27
Bugünlük Ziyaret :1431

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.