03.11.2018 / Oktay Yıldırım - Atatürksüz ADD

03.11.2018 / Oktay Yıldırım


     ………………………………


 

     Ver Mehteri


 

     Hayali bir Osmanlı algısı yaratarak “İttihat ve Terakki”ye oradan da “Cumhuriyet”e hatta Atatürk’e ve devrimlere saldırmanın en önemli silahı, “Mehter Marşları”; bu amaca hizmet eden en önemli etkinlik de İstanbul’un fethi kutlamaları oldu son yıllarda... Bunların duygusal etkisini, halkı birleştirmek için değil, kutuplaştırmak ve popülizm için kullandılar.


 

     Hatta Erkan Tan diye bir sunucu var, neredeyse her lafı getirip iktidara ya da Osmanlı’ya bağlar sonra da “ver mehteri, titresin kalpler” deyiverir... Fonda yüksek sesli mehter çalarken verilir mesajlar...


 

     Düşünürüm arada, bu zat ya da etkilemeye çalıştığı insanlar o mehter marşlarının sözlerini hiç dinlemişler mi? Mesela “Türk milleti, Türk milleti, aşk ile sev milliyeti” mısrasında “Allah Allah Osmanlı’da bu milliyetçilik vurgusu var mıydı?” diye sormuşlar mı kendilerine? Ya da “Türk oğlunun ana yurdu, gönül bağı bucağı / Hak gözcüsü, yurd bekçisi Türk oğlu Türk pek şanlı” mısralarındaki “Türk oğlu Türk” vurgularının Osmanlı ile pek de örtüşmeyeceği hiç akıllarına gelmiş mi?


 

     Sanmam...


 

     Bakınız, bugün dinlediğimiz o mehter marşlarının Osmanlı ile ilgisi alakası yoktur. Neredeyse tamamı “İttihatçılar” tarafından yazılmıştır. Hatta Sultan 2. Mahmud’un kapatıp yaktırdığı “Mehterhane”yi yeniden kuran da “İttihatçılar”dır (1911). Meşhur Neyzen Tevfik bile işin içindedir.


 

     O yıllarda, sürekli gerileyen ve toprak kaybeden ahaliye, geçmişin şanlı günlerini hatırlatarak, milletin üzerine serpilmiş ölü toprağını silkelemek için bu gerekliydi. “İttihatçılar” kendi deyimleriyle halkı “yeniden o cündi ve silahşor millet” yapmaya çalışıyorlardı. Çünkü ulusal birliklerini tamamlayıp, milli pazarlarını ve sanayilerini kuran emperyalist devletler, sömürge bulmak için silaha sarılmışlardı. Buna karşı durabilmenin tek yolu milletin birliği ve yurdun bütünlüğü duygusunun halka yayılmasıydı. Ancak milliyetçilik mevzisinden savunulabilirdi vatan. “İttihatçılar” bugün dinlediğiniz o muazzam marşları yazdı, besteledi bu yüzden.


 

     Örneğin “Türk kavminin beş bin yıllık yuvası” marşının şiiri o kadar yayılmıştı ki halk arasında, bestesini kendisi İttihatçı olmayan Ahmet Muhtar Paşa yaptı. Ya da hepinizin “Ceddin deden, neslin baban, en kahraman Türk milleti” dizelerini ezbere bildiği “Eski Ordu Marşı”nı, Muallim İsmail Hakkı Bey yazıp besteledi. Göktürkleri, Hunları, Uygurları, Oğuzları hatırlatan “Tarihi Cevir Marşı” ve daha bir çoğu İttihatçıların eseri...


 

     Türklerin Asya’daki kökleri ile Anadolu’daki varlıkları arasına bir kültür koridoru açtılar böylece... Batı sazları ile modernize edip, yine Batı’ya karşı milliyetçi bir duvar ördüler bu marşların beslediği atmosferle.


 

     İstanbul’un fethini de “İttihatçılar” kutlamaya başladı ilk kez (13 Haziran 1910). Çünkü Balkanlar’da kaybedilen topraklar ve yaklaşan düşmanın İstanbul’u tehdit etmesinin yarattığı psikolojik etki ortadan kaldırılmalıydı.


 

     Bu tehdit arttıkça kutlanan günler de artıyordu, mesela Osman Bey’e Selçuklu hükümdarı tarafından tuğ gönderilmesini “Osmanlı İstiklal Günü” olarak kutluyorlardı (30 Aralık 1913). Yeni Osmanlıcılar bilse bunu da kaçırmazlardı.


 

     Yani...


 

     Mehteri ya da İstanbul’un fethini sömürerek, halkı kutuplaştırmaya, bölmeye çalışan kişilere söylenecek tek şey var: “Ver mehteri arkadaş, o da bizim...”


 

     (Bu bilgiler ve daha fazlası için “20. Yüzyıl’da Askeri Mehter” konulu doktora tezine emek veren değerli arkadaşım Dr. Erhan Tekin’e teşekkürler.)



     Aydınlık Gazetesi - 03.11.2018, Cumartesi




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5772448
Online Ziyaretçi Sayısı:21
Bugünlük Ziyaret :1091

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.