Can Ataklı - Halkın Ayağa Kalktığının Farkında mısınız?

     Bu yazının CHP Kurultayı ile ilgisi yoktur. Orhan Gencebay’ın son bestesi bu yazının yazılmasında çok etkili olmuştur. Bunun da vadesi 18 aydır. Yani seçimlerden sonrasına kadar...

     Sevgili okurlar; geçen haftaki pazartesi sohbetimde Deniz Baykal’ın artık geri dönemeyeceğini ama bu rüzgarın Başbakan Erdoğan’ı da peşinden sürükleyeceğini yazmıştım. Bunun da 18 aylık bir vade içinde gerçekleşme ihtimalinin çok büyük olduğunu belirtmiştim.

     Kehanet Değil

     Tahmin ettiğim gibi bu yazı çeşitli çevrelerden tepkiler aldı. Tabii dile getirmeye çalıştığım ger cedil;eklerden hiç hoşlanmayanlar “Kehanetin tutmayacak, yazıyı saklıyoruz, yüzüne çarpacağız” gibi sözlerle saldırdılar. Ama önemli değil, bu bir iddialaşma ya da fal bakma değil, gelişmeleri yakından izliyorum o kadar.

     Türkiye Çok Değişecek

     Çünkü Türkiye değişiyor. Mazlum ve sessiz Türk halkının içindeki vatan sevgisi, demokrasi aşkı, Atatürk sevgisi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ruhuna olan sadakati dalga dalga köpürüyor. Çağdaşlığa 90 yıl önce adımını kesin olarak atmış bu halk, Türkiye’yi Orta Çağ karanlığına çekmek isteyen, demokrasiyi ve hukuk düzenini katletmeye kararlı bir zihniyete başkaldırıyor.

     CHP Kurultayı Öncüdür

     Bu kabaran dalganın ilk örneğini CHP’de yaşananlarla birlikte görmeye başladık bile. Herkes biliyor ki şu anda yükselen değer, CHP’den çok CHP Kurultayı’nda kendisini gösteren halkın tepkisidir. Türk halkı artık bu iktidardan bıktı. Milli ve manevi değerlerinin alaşağı edilmesine gösterdiği tahammül sınırı aştı.

     Komünist-Ülkücü Artıkları

     İktidar kendi zihniyetinde yarattığı iklimle aslında kendisinden olmayan ama çıkarları uğruna kendisine yalakalık yapan faşist bir kesimi yıllardır çok iyi kullandı. Kökleri eski Marksist-Leninistler’le, ülkücülerin de dışladığı Hitler hayranları, yaratılan iklimin ılımanlığından yararlanarak içlerindeki Türkiye düşmanlığını kusmaya başladılar.

     Türkiye Düşmanlığı

     Bunların ortak özelliği Türkiye düşmanlığı. Önce Türk olmanın aşağılık bir duygu olduğunu yaydılar. Türkler kan emici, katliamcı, gaddar, ırkçı olarak tanıtıldı. Kimi zaman Kürtler kullanıldı gaddarlık anlatılırken kimi zaman Ermeniler, kimi zaman Rumlar. Genç neslin zihnine tıpkı Türklerden çekinen Batılıların taktığı “Vahşi Türk” tanımlaması çakılmaya çalışıldı.

     Yalakaların Sinsi Savaşı

     Yine bu kesim, iktidarın genlerinde bulunan Cumhuriyet, Atatürk, laiklik, çağdaşlık düşmanlığını, daha entelektüel bir boyutta güya “demokratikleşme, tarihimizle yüzleşme” adı altında sömürmeye ve bu sayede iktidarın desteğini almaya soyundular. Atatürk ve Cumhuriyet ilkelerini ince ince eleştirenler, sinsi biçimde, zeka seviyesi düşük, eğitimsiz ve dinsel baskılar altında tutulan kesimlerdeki düşmanlığı yaygınlaştırdılar.

     Asker Düşmanlığı

     Yine bu maskeli faşistler, asker vesayeti uydurmasının arkasına sığınarak Türkiye’deki aydınlar üzerinden operasyona başlayarak halkın gözünde laik demokratik cumhuriyetin teminatı olarak görünen Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yıpratmaya başladılar. İktidarın da prim vermesiyle bu yıpratma giderek asker düşmanlığına dönüştü.

     Yargıyı Bağlama Girişimi

     İktidar, 8 yıl boyunca devlet içindeki kurumlarda akıl almaz bir kadrolaşma yaparak neredeyse her yeri ele geçirdi. İçine sızamadığı tek kurum olan orduyu maskeliler marifetiyle ve ne yazık ki son üç Genelkurmay Başkanı’nın başarısız yönetimleriyle etkisiz hale getirdi. Ancak önünde hala bir engel var. O da yüksek yargı organları. Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi. Şimdi hedef bu kurumlar.

     Anayasa Değişiklikleri

     12 Eylül darbesinin ürünü 82 Anayasası kabulünden üç yıl sonra değiştirilmeye başlanmış ve bugüne kadar kritik 70 maddesi yenilenmiş olduğu halde “Asker anayasası istemiyoruz, Türkiye’yi demokratikleştiriyoruz” yalanı ile içinde yargıyı tamamen iktidara bağlı hale getiren bir anayasa değişikliği paketi gündeme getirildi.

     Uyarıları Dinlemediler

     Türkiye’nin gerçek hukukçuları, iktidara biat etmemiş olanlar bu samimiyetsizliği dile getirdiler. Paketin ayrılmasını, 24 maddenin hiç sorun olmadan kabul edilmesini ama yargı konusunun bir daha düşünülmesini önerdiler. Ancak iktidarın asıl amacı yargıyı ele geçirme maddelerini diğer masum maddelerle aynı pakete koyup geçirmekti.

     Ya Yolsuzluklar

     Bu iktidar 2002’de, yolsuzluklara karşı halkın öfkesi nedeniyle seçimleri kazanmıştı. Bütün yolsuzlukların üzerine gideceğini iddia eden iktidar, tam tersini yaptı, yüzlerce yolsuzluk olayına imza attı. Kimi bakanların eş, çocuk ve akrabalarının haksız kazançları dilden dile dolaşırken, bir anda zenginleşen ve burjuva yaşamına özenen yeni zenginlerin lüks merakı da dikkat çekmeye başladı.

     Korku İmparatorluğu

     İktidar bütün bunları yaparken oluşturulan korku ortamı milyonlarca insanın üzerinde ağır baskı oluşturdu. Milyonlarca insan artık “azınlıkta kaldığına” inanmaya Türkiye’nin “İran’a döneceğini” düşünmeye başladı. Ama korkudan bunları dile getirmekten bile çekindi. Telefon dinlemeleri, gizli kayıtların ortalığa saçılması, elektronik postaların, cep mesajlarının bile iddianamelere girmesi sıradan yurttaşları daha paranoyak yaptı.

     İşsizlik, Yoksulluk Diz Boyu

     İlk yıllardaki büyüme, değişen politika nedeniyle geriye döndü. İşsizlik zaten çözülememişti. Zorlamayla ayakta tutulan esnaf, küçük imalatçı, tarım üreticisi hızla gerilemeye başladı. İktidarın oy deposu olarak gördüğü yoksullaştırılıp sadakaya bağlanan kesimler büyümeye başladı. Yoksulluk ülkenin en önemli sorunu haline geldi.

     Ve Artık Yeter Diyor

     Kendisini “yapayalnız” hisseden, artık Türkiye’nin bittiğine inanan ve tutunacak dal bulamayan halkın ezici çoğunluğu ilk kırılma noktasını 1 Mayıs’ta yaşattı iktidara. O gün “Tek başıma da olsam ağırlığımı göstereceğim” diyen İstanbul’da yüz binlerce, Türkiye çapında milyonlar meydanlara koştu ve yalnız olmadığını gördü. Ayağa kalkan Türk halkı “Bu kadar, artık yeter” diye haykırdı.

     Orhan Gencebay Olayı

     19 Mayıs günü Türkiye’nin en sevilen ses sanatçısı Orhan Gencebay adeta bu başkaldırışın simgesi olarak “Vatan Sağolsun” adlı son bestesini Star TV’de Uğur Dündar aracılığı ile Türk halkına tanıttı. Başından sonuna milli ve manevi değerlerimize bir saygı manzumesi olan bu beste bir anda herkesin dilinde söylenmeye başlandı.

     Sanatçı Duyarlılığı

     Sanatçılar, genellikle bütün halka yönelik oldukları için şahsi görüşlerini ve özellikle siyasi tercihlerini saklamaya çalışır. Ancak Orhan Gencebay, eserinin “siyasi” olmadığını, her Türk vatandaşının genlerine işlemiş olan Türkiye Cumhuriyeti kuruluş felsefesinin bir kez daha hatırlanması gerektiğini belirtti. Öyle sanıyorum ki, Gencebay’ın bu yürekli çıkışı, Türkiye’ye yönelik tehlikenin farkında olmayan ve oyunu AKP’ye veren milyonlarca kişinin de beyninde bir şimşek çaktırdı.

     DNA’ların Harekete Geçişi

     Geçen hafta iktidara yönelik öfkeyi “Türkiye’nin DNA’ları harekete geçiyor” diye tanımlamıştım. Orhan Gencebay’ın Türk halkının yüreğine hitap eden son eserini de gördükten sonra bu Türkiye’nin DNA’ların hareketinin daha da hızlandığını hissediyorum artık. Artık kimse yalnız olduğunu düşünmesin, yenilmişlik duygusu içinde kalmasın. Seçime sadece bir yıl kaldı.

     Can Ataklı / Gazete Vatan – 24.05.2010, Pazartesi




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5801154
Online Ziyaretçi Sayısı:28
Bugünlük Ziyaret :909

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.