15.06.2018 / Tunca Arslan - ‘Erkeklere Çığlık Attıramıyoruz!’


     Beş on yıl öncesine dek, yaz mevsimine girildiğinde sinema salonlarını genellikle erotik filmler ve vasat korku-gerilim örnekleri kaplardı. Şimdi yalnızca ikinci türle karşılaşıyoruz...


 

     Aylık sinema dergisi “Arka Pencere”nin bu ayki sayısında, sinemalarımızda bugün gösterime giren “Üç Harfliler: Beddua” filminin yönetmeni Alper Mestçi’yle yapılan bir söyleşi yer alıyor. 2007’de “Musallat”la korku sinemasına giriş yapan, arada “Kanal-i-zasyon” ve “Sabit Kanca” filmleriyle komediyi deneyen, yoluna korku türündeki “Siccin” serisi “Üç Harfliler”le devam eden Mestçi, Feride Çetin’in sorularını yanıtlarken şöyle diyor:


 

     “Film, dört genç kız ve bir Şaman kadın etrafında dönüyor. Kadın izleyicim daha fazla. Türk erkeği delikanlıdır ve korkmaz, diye bir algı var... Erkeğe çığlık attıramıyoruz. Korkuda kadın oyuncularla çalışmak çok daha kolay. Korku filmlerinde insanları asıl korkutan, gösterdiğiniz şeyden çok o ‘şey’i gören oyuncunun vereceği korku tepkisidir. Yani korkutan şeyden çok, korkan kişinin reaksiyonu daha önemli!”


 

     “Gerilim” örneklerini hariç tutarsak, başlı başına ele alındığında “korku”nun, sinema sanatının en az gelişme gösteren ve seyircisinin beklentilerini karşılama oranı en düşük düzeyde seyreden türü olduğu söylenebilir. İnsan beyazperdede göre göre bazı şeylerden “korkmamayı” öğrenebiliyor ve “korku sineması”nın başarılı örneklerine günümüzde çok az rastlanabiliyor.


 

     Dört Genç Kız


 

     Bu açıdan Alper Mestçi’nin, örneğin Hasan Karacadağ gibi salt “cinler periler büyücüler”e bel bağlamadan güncel toplumsal gerçekliğe de el attığı, dolayısıyla türün gereklerini yerine getirmek açısından daha geniş bir hareket alanına sahip olduğu görülüyor. Biri uzunca süredir şok etkisinde ve felçli durumdaki lise arkadaşı dört genç kızın hikayesini anlatan “Üç Harfliler: Beddua”, yönetmenin altını çizdiği “Amerika’da hayalet ya da şeytan, Japonya’da kötü ruh, bizde cin” algısının karşılığını mümkün mertebe veren, erkek seyirciyi birkaç sahnede irkiltebilecek, üç dört sahnede ise kadın seyirciye çığlık attırabilecek nitelikte bir yapım.


 

     “O şey”i gören oyuncunun verdiği “korku tepkisi”nin dozunu iyi ayarlayan, senaryosu sağlam, oyuncu kalitesi yüksek, türün meraklılarını hayal kırıklığına uğratmayacak bir film “Üç Harfliler: Beddua.” Doğrusu, beklediğimden biraz daha iyiydi. En iyi yanı ise hurafelere çok prim vermemesi.


 

     Ruh Çağırma...


 

     Haftalar öncesinden merak kışkırtan, “Şeytan’dan bu yana en iyi korku filmi” olarak tanıtılıp köpürtülen ABD yapımı “Ayin” (Hereditary) ise tam bir hayal kırıklığı oldu benim için... İlk kez yönetmen koltuğuna oturan Ari Aster, Toni Collette ve Gabriel Byrne gibi iki güçlü oyuncuyu da kadroya dahil etmesine rağmen hiçbir beklentiyi karşılayamıyor. Eğer bir korku filminin temel amacı seyircinin sinirlerini bozmaksa, “Ayin” bunu gayet iyi yapıyor ama yalnızca yarattığı sıkıntıdan dolayı!


 

     Ölen bir büyükanne ve geride kalanlara miras bıraktığı lanet üzerine kurulu öykü, Graham ailesinin kontrolden çıkan ve kötücül gücün kontrolüne giren yaşamını, daha önce yüzlerce kez seyrettiğimiz kalıplarla beyazperdeye getiriyor ve hakkında söylenen her şeyin “pazarlama icabı” olduğunu kanıtlıyor. Öyle ki geçen ay sessiz sedasız gösterime girip aynı biçimde salonlara veda eden ve toplamda yalnızca dört bin seyirciye seslenen Güney Afrika yapımı “Saplantı” (Siembamba) bile bir gömlek daha üstündü bana sorarsanız. Prömiyerini “bağımsız sinemanın kalesi” “Sundance Film Festivali”nde gerçekleştirmenin bir filmin kalitesinin garantisi olmadığını bir kez daha gösteren “Ayin”, barındırdığı ruh çağırma seansları gibi, ölen korku sinemasına yönelik bir ruh çağırma davetiyesiydi belki de!



     Aydınlık Gazetesi - 15.06.2018, Cuma




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5806352
Online Ziyaretçi Sayısı:8
Bugünlük Ziyaret :111

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.