24.06.2010 / Levent Seçer - Kaybolan Sevgileri Yeniden Yaşayabilmek...


     Duyguların ve sevinçlerin, sevgilerin paylaşımında farklı kültürlerin yaşadığı bir toplumda da yaşasak, bunun aynı duyarlılık içinde bir arada değişimini görebilmek adına kurumlara çok farklı görevler düşüyor.


     Duyarlılık ve sorumluluk ve kendi toplumunuz adına da olsa diğer toplumlarla farklı kültürlerle birleşmesini sağlayamamak işte sıkıntıların başlama noktasıdır. En çok Türk vatandaşının yaşadığı ülke Almanya, bugün 40 yıldan fazla burada yaşayan topluma baktığımızda kültürel sanatsal ve çağdaşlaşmanın aydınlığın getirisindeki değişimi görmemiz mümkün değil. Yüzlerce çeşitli isimlerle açılan dernekler var, elbette içlerinde sorumluluklarını bilen kurumlar var, ama asıl tıkanmaya vesile olanlara ne demeli, burada beni sürekli eleştirmek isteyenler olabilir.


     Napolyon “Eleştiriden feyiz almak akıl ve mantığın içinde değişim göstergesidir, feyiz almayanlar bu değişimi istemeyenler, akıllı olmayanlar gerçekleri kabul etmeyip sinirlenenlerdir.” Peki sorarım sizlere, kendilerine bu toplumun temsilcisi adını koyanlar bu güne kadar değişim adına ne yaptılar? Burada her yazımda bu meselelere değinmeye çalışacağım, asıl önemlisi kültürel değişimin içinde olabilmek, bunu başarabilmek, hala kendi kendine sorunlarını halledemeyen bir toplum yaratmadık mı? İş alanında, ticari alanda başarılı olmak güzel, ama yaşadığımız ülkede kendi tarihimizin, kültürümüzün içinde, yaşadığımız ülke insanının da bu duyarlılığına önem göstererek her iki kültürü bir arada değişim adına paylaşmanın neden gerekliliğini yapmadık?


     Şimdi Almanya’da özellikle sorunların aşılamaması sıkıntısını yaşıyor bu toplum. Kahvelerde ne amaç taşıdığı belli olmayan derneklerde akşama kadar oturup beklemek, dedikodu yapmak, onu bunu çekiştirmek, onun neyi var ya da ne yapıyor diye arkasından konuşmak, sevgi denen o değerli sıcaklığı paylaşamamak, iki düşman toplum haline gelmek, bu mu değişim beyler? Bu ülkede yaşamanın gittikçe çok daha içinden çıkılmaz hale geldiğini gördüğümüzde mi aklımız başımıza gelecek dersiniz? Çocuklarımıza miras olarak ne bırakıyoruz? Okumayan bir toplumuz dediğimde, bana nasıl bunu dersin diye tepki gösterenler oldu, falanca derneklerde, Türk toplum derneklerinde yapılanlara baktığımda hayretler içindeyim, edebiyat akşamları adıyla çeşitli etkinlikler yapıyorlar, iyi güzel de bu etkinliğin sonuçları nerede?


     Sadece masaya oturup ta önüne yazdığın metni ya da kitabı okumak mı etkinlik, Türk tarihini kültürünü buralarda neden paylaşmayız, gazete kitap okumaya neden sevk etmeyiz vatandaşlarımızı, neden etkin çağdaş evrensel dünya kültürünün değişimselliğini anlatmayız, geleceğin neler getireceğini ve bizleri bekleyen tehlikenin içinde nasıl haklarımızı savunabiliriz, bunların anlatıldığı çalışmalar nerede? Türkiye’den ahbap çavuş ilişkilerinin verdiği biçimde, falanca hocayı ya da yazarı getirip ağırlamak, yedirip içirmek, cebine de bir zarf koymak güzel de sonuçları nerede bunların ve sonuçta bir tek bakış açısı yaratamıyoruz, koyun kuzu gibi dinliyoruz ve uyuyoruz, biri bizi dürterse uyuma diye uyanıyoruz, belki de gelen konuşmacı önemli şeyler anlatıyor ama bunun farkında değiliz. Ben burada geçen yazımda (ADD)’lerine biraz atıfta bulundum ama bir tek eleştiri gelmedi. Böylesine çağdaş aydın bilimsel bir kurumun hala yıllardır nasıl oluyor da sadece duvarda yazılı adı kalıyor bunu da anlamış değilim, ehli olmayanların yönettiği bu kurumların içler acısı durumunu görmek bir bilim adamı olarak bana çok dokunuyor, göstermelik ya da yapılıyor görüntüsü vermek kağıt üzerinde kalmak bu kurumlara zarar verir, orada bir arada olmak resim vermek gülümsemek yemek içmek eğlenmek kadeh kaldırmak değil, asıl önemlisi bu kültürel yuvalarda daha etkin kalıcı çalışmalar sonunda gülümsemek daha güzel değil mi? Her kurum başında ve sonunda kendi temsil ettiği toplumu karşısına alıp, “Arkadaş ben şu tarihten bugüne kadar bu derneğin başındayım, bugüne kadar şunu yaptım bunu yaptım, şunu harcadım bunu harcadım, şu güzel olaya imza koydum” diye kendisini aklamalı en doğrusu da bu değil midir, nerde bunları yapanlar? Uyutulmuş bir toplum yaratmanın bedelini çok çekiyor bu toplum. Sporda başarılı çocuklarımız var, ticari yapılanmada da aklımız çok iyi çalışıyor, ama kültürel değişimde ne yazık ki sınıfta kaldık.


     Tiyatroyu, sanatı, sinemayı, şiiri, edebiyatı daha çok sevmeliyiz, bizi çağdaş değişimin içinde olmaya bu değerler taşıyacaktır. Bilinçli, akıllı, okuyan, araştıran, yazan bir toplum yaratabilirsek kendi evrensel haklarımızı korumak adına ve en önemlisi de yaşamsal değerlerimizdeki haklılığımızı burada yaşamanın verdiği haklılığımızda kendimizi savunabilmenin önemini görmeliyiz. Almanya şimdi gelecekte çok daha zor şartların yaşanası bir ülke olmaya aday. Türk toplumunu bundan sonra çok daha zor şartlar bekliyor, işte şimdi haklarımızı korumak adına kendilerine temsil hakkı tanıyanların daha duyarlı olmaları gerekiyor.


     Yeter ki sevgiyi eskisi gibi çıkarsız duygular içinde paylaşalım, iki düşman toplum olarak değil, Almanya’ya ilk geldiğimiz yıllarda, paranın ve yaşamanın verdiği değerde, şimdi o yıllarda onca zorluklar arasında bir arada olmanın, sevginin, dostluğun, hasretliğin yüreğimizdeki büyümüş özlemini paylaştığım zor gecelerin, günlerin tekrar paylaşılması, gelmesi, buna şimdi daha çok ihtiyacımız var bunu biliyorum.


     Efrasyap.org sitesinden alınmıştır. - 24.06.2010, Perşembe




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5811048
Online Ziyaretçi Sayısı:24
Bugünlük Ziyaret :798

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.