Mustafa Balbay - İlhan Selçuk'lu Hacıbektaş

     İlhan Selçuk’un yeni mekanı Hacıbektaş, Orta Anadolu’nun ortasında, tarihin kucağındadır. Ankara’ya 3 saat kadar uzaklıktadır. Bizim Cumhuriyet’in şoförleriyle 2 saat.

     İlk 1995’te gittim Hacıbektaş’a. Atatürk’ün 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelmeden önce gecelediği son yer ve Cumhuriyet tanımını yüksek sesle ifade ettiği ilk yer Hacıbektaş. O nedenle her yıldönümü törenlerle ve konferanslarla kutlanır. 1995’te Önder Sav ile birlikte ben de konuşmacıydım.

     O gün konferans yeri belediye binasının alt katında küçük bir salondu. 2006’da Ağustos şenlikleri için İlhan Selçuk’la gittiğimizde Hacıbektaş bin kişilik çok güzel bir salona kavuşmuştu.

     Kayseri, Kahramanmaraş yönündeki toplantılara giderken Kırşehir’de yolun solundaki Aşık Paşa’ya selam verip Mucur’dan hemen sonra Hacıbektaş’a sapardım. Belediye Başkanı Ali Rıza Selmanpakoğlu en azından bir çay içimi uğramazsam geçiş izni vermezdi.

     Hacıbektaş yolu yazın Cahit Külebi’nin sarı ekin tarlaları, kışın Faruk Nafiz Çamlıbel’in karla kaplı beyaz karanlığı...

     Selmanpakoğlu’nun, tüm Hacıbektaş gönüllülerinin son yıllardaki en büyük arzusu Hacıbektaş adı altında bir üniversite kurmak, bu kültürü daha bir bilimselliğe taşımaktı.

     Bunun için İlhan Selçuk da çok uğraştı. Kim bilir belki ağır suçlarından biri budur!

     ***

     İlhan Selçuk’un son kalıcı mekan olarak Hacıbektaş’ı seçmesi rastgele oluşmuş bir düşünce değil. Gözü İlhan Selçuk’un “Pencere”sini görenler hemen Bektaşi fıkralarını anımsayacaktır. Sohbetlerini de bu fıkralarla bezerdi. Arada konuyu derinleştirirdi:

     “Çocuklar bu mizah var ya; çok önemli bir şey. Toplumları ayakta tutar, ısıtır. Değme sorunları aşmasını sağlar. Bugün iktidardakilerin en büyük eksiği bu, mizahı yok. Gülemiyorlar. Bektaşi fıkraları güldürür ama, daha çok düşündürür...”

     Konuyu buradan çoğunlukla İslamiyetin Anadolu’ya yayılışına getirirdi: “Bu coğrafyaya İslam Orta Asya’dan geldi, Arap Yarımadası’ndan değil.”

     Yazı aramızda Silivri günlerini, aylara böldüm. Her ay bir konu seçiyorum, onunla ilgili temel kaynakları çıkartıyorum. Aralarında okuduklarım olsa bile bir bütünlük halinde yeniden okuyorum.

     Geçen şubat ayının konusu Hacıbektaş’tı. İsmet Zeki Eyüboğlu, Nejat Birdoğan, İrene Melikoff’un kitapları elimin altında.

     Hacıbektaş, Anadolu’nun o muhteşem 13. yüzyılının en güçlü ışıklarından.

     İlime verdiği önem...

     Resim sanatının önünü açması...

     Kadınların aşağılanmasına şiddetle karşı çıkması...

     Toplumsal yaşamda birliği, hoşgörüyü her şeyin üstüne çıkarması...

     Bektaşi edebiyatının gücünü anlatmak için 7 büyük şairini sıralamak yeter:

     Nesimi, Hatayi, Pir Sultan Abdal, Kul Himmet, Yemini, Virani, Fuzuli...

     ***

     Şimdi Hacıbektaş biraz daha zengin.

     İlhan Selçuk da artık sürekli orada.

     Aşık Veysel’in, Pir Sultan’ın heykelleriyle ormanlaştırılmış, her heykele giden patikamsı yollarla şehirleştirilmiş o yıldızlar tepesi, şimdi buram buram sohbet, kültür, şenlik kokuyordur...

     Sivas ellerinden gelenler semaha durmuştur.

     Turhan Selçuk çizgiye durmuştur...

     İlhan Selçuk nefes nefes sohbetin ateşini tutuşturmaktadır...

     Ateş gereğinden fazla yükselirse takılır Mahzuni’ye:

     - “Saz çalmasını biliyor musun?”

     Kapar Mahzuni sazını, bir türkü tutturur:

     Yeter be Mahzuni dindir acını
     Sen mi bulacaksın dert ilacını
     Pir Sultanlar gibi darağacını
     Bilmem boylasam mı boylamasam mı...

     Mustafa Balbay / Cumhuriyet Gazetesi – 26.06.2010, Cumartesi




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5808574
Online Ziyaretçi Sayısı:16
Bugünlük Ziyaret :959

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.