01.06.2020 / İhsan Toksöz - Sanat İçin ‘Solidaridad’


     Güç günlerden geçiyoruz. İnsanlar ölüyor, acılar birikiyor. İnsanlar işlerini kaybediyor, hastalığa yakalanmasalar bile yaşam-varolma savaşı veriyorlar.


 

     Ufukta, uluslararası ilişkilerde politik-ekonomik sürtüşme olasılıklarının işaretleri var. Sağduyulu diyalog imkanları gittikçe dar bir alana sıkışmakta. Tüm ülkeler krizin ekonomik boyutlarının olumsuz sonuçları nedeniyle yeni yöntemsel ve yönetimsel politikaların arayışı içindeler.


 

     Ulusal bazda ise iktidar ve muhalefet ilişkilerinde söylemler kaba ve tahrik edici. İleriye yönelik uzlaşma imkanlarını aramak yerine, geçmişe dönük hesaplaşmaların çıkarcı provaları yapılıyor. Bencillik diz boyu.


 

     Güç Bağımlılığı da Bir Pandemi


 

     İşte böyle bir dönemde sanatın ışığına her zamankinden çok ihtiyacımız var.


 

     Sanatçılar bir toplumun bel kemiğidir. Sanatçısına değer vermeyen bir toplumun ayakta kalmasına imkan yoktur. Sanattır bir toplumu yücelten. Özgün, estetik, düşündürücü, sarsıcı, yol gösterici eserleriyle sanatçılardır bir toplumun kültür kodlarının çerçevesini çizen. Sanata vurulan darbelerdir bir toplumu yerin dibine iten.


 

     Uygarlığa giden yolda sanatçıların özgürce yürüyecekleri kulvarları açık tutmak, toplumun umudunu taze tutmak için geleceğin ışığını aramaktır. Bunun yolu sanatçıları yüreklendirmek, desteklemekten geçer. Ancak bu konuda ülkemizin iyi bir not karnesine sahip olduğunu söylemek zordur.


 

     Gerçek Sanat Eserinin Algılanması (!) ve Değerlendirilmesi (?)


 

     Ülkemizde sanatçının ve sanat eserinin toplumca değerlendirilmesi, “yanlış öğrenilmiş” (yanlış öğretilmiş ve kasıtlı olarak dayatılmış) kriterlerle, genelde bilinçsiz bir empati / karşı koyma-kızgınlık sarmalında ortaya konan sığ ve bilgiye dayanmayan beyanlardan öteye gitmiyor.


 

     Tüm sanatçıların konularında eğitim almaları gerekmiyor. Sadece yetenekleri ile yaratılarını bizlere sunanlar var. Ama bir sanat eserini anlamak için ilkokuldan itibaren temel bir eğitim almak gerekiyor.


 

     Burada konuyu biraz açmak isterim:


 

     * “Gerçek” bir sanat eseri karşısında izleyicinin “olumsuz” yorum yüzdesi ne kadar yüksekse bir toplumda, eğitime olan ihtiyacın altı çizilmelidir. Bu, toplumun bilgisizliğinin, dinsel yanlış yorumlamaların ve buna bağlı olarak sanat ve sanatçılar hakkında kasıtlı olarak öğretilmiş negativist tavrın bir sonucudur. Bunun yansımaları toplumun en üst katmanlarında görülebilir ve nedenleri eğitimde aranmalıdır.


 

     Bir cumhurbaşkanı “Picasso Sergisi”nde “ne var yani, bunu ben de yaparım” diyebilmiştir.


 

     Bir belediye başkanı ise “tükürürüm böyle sanatın içine” demiştir.


 

     Bir cumhurbaşkanı bir heykeli yıkabilmiştir.


 

     Buna benzer örnekler oldukça çoktur.


 

     Bu örnekler, sanat eserlerini küçümseyerek, kötüleyerek konumlarını kendileriyle özdeşleşen destekçi katmanları etkilemek için kullananların, politik / çıkarcı beyanları / eylemleri olarak tarihe mal olmuştur. Maalesef etkili de olmaktadır. Hedef kitle destekçileri de ayni jargonu kullanırlar, çünkü aynı yanlış (kasıtlı-dayatmacı) öğrenilmiş değerlere (!) göre algılama reçeteleri geliştirmişlerdir.


 

     * “Gerçek” bir sanat eseri karşısında toplum genelinde “olumlu” yorum yüzdesi umulandan yüksekse de, tehlike çanları çalıyor demektir. Aynı ihtiyaç geçerlidir, nedeni eğitim yetersizliğidir. Çünkü bu “olumlu” yorum-beyanların çoğu bilgiye dayanmamaktadır. Büyük çoğunluk kendilerine benzer eğitimsiz çevreleri etkilemek için anlıyor(muş) gibi davranmakta ve kendilerini bilgiliymiş gibi göstererek kurnazlık yaptıklarını düşünmektedirler.


 

     * Mühim olan bilgiyle yoğrulmuş eleştirel yorum yüzdesidir. Eleştirel yorumlar olumlu ya da olumsuz olabilir ama inceleme, irdeleme, varsa karşılaştırmaya dayalı akademik neden-sonuç ilişkisiyle yapılan gerekçeleriyle sunulan gerçekçi yorumlardır.


 

     Ancak burada bir konunun altını çizmek gerekir: İdeolojik, yönlendirici ya da çıkar karşılığı yapılan yorumlar (!) konumuz dışındadır. Bu yöntem 1. ve 2. maddelerdeki hedef kitleyi etkilemek için yapılır. Bu saygın olmayan bir meslektir.


 

     Bir toplumda bilgili eleştirel izleyici-yorumcuların yüzdesi çok yüksek değildir. Bu uzmanlık ve yetkinlik ister ve böyle kişilere bir görev düşmektedir, bilgilerini çevrelerinde paylaşmak ve toplumun bu konuda eğitimsiz bırakılmış fertlerinin sanat ve sanatçıya bakış açısını pozitif yönde dönüştürmek.


 

     Ancak burada da önemli dört sorun vardır:


 

     1- Sanat insanlarının ve eleştirmenlerin görüşlerini sunabilecekleri, eğitsel amaçlarla kullanabilecekleri kitlesel medya kanalları (sanal-sosyal medya dışında) kendilerine ne denli açıktır?


 

     2- Toplumun sanat bilincinin yükselmesini amaç edinen, yayın yapan-yapacak kaç özgür kitlesel medya kurumu vardır?


 

     3- Bu programları yayınlayan medya organları nasıl rating alacaklardır?


 

     4- Bu programları toplumda kaç kişi layıkıyla anlayarak izleyecek, takip edecek, özümseyebilecektir?


 

     İşte yine başa döndük!


 

     Demek ki neymiş; bir toplumun sanatın önemini ve sanatçıların eserlerini algılayabilmesi, değerlendirebilmesi için çağdaş bir temel eğitim gerekliymiş!


 

     Eh, saptamamamızı yaptık. Herkesçe bilinen malumun ilamını gerçekleştirdik.


 

     Peki, bu değişim nasıl sağlanacaktır? Mevcut şartlarda çok zor olduğunun altını çizmek gerekir.


 

     Ülkemizde çağdışı-ezbere dayalı komprime eğitim sistemi içinde, öğretim yılı süresince seçenekli sınavlara hazırlanırken yapılan kurslar için gerekli görülen (!) ekstra zamanı sağlamak için resim, müzik vd. derslerden vazgeçiliyorsa, zorluğun nereden kaynaklandığı apaçık görülmektedir.


 

     Üstüne üstlük, eğer birileri de kalkıp da, şu anda orta eğitim kurumlarında okuyan öğrencilerin % 15’inin imam hatip okulunda okuduğunu, bunun % 25’e çıkartılması gerektiğini söylüyorsa, iş gittikçe zorlaşacak demektir.


 

     Bu bir umutsuzluk beyanı değildir. Gerçekçi bir durum saptamasıdır.


 

     Sanata karşı dayatılan çağdışı söylem ve eylemlere karşı sanatçıların, sanatseverlerin ve sanat sivil toplum kuruluşlarının birlikte çalışması, güç birliği yapması şarttır. Birlikten kuvvet doğar.


 

     Sanata karşı dayatılan dayanaksız ve maksatlı öğretilerin karşısında olan tüm özel ve kamu kurum kuruluşları ile yerel yönetim idarecilerinin de bu dayanışmanın içinde yer alması gerekmektedir.


 

     Örümceğin ağlarından kurtulmak için işbirliği kaçınılmazdır.


 

     Enseyi karartmamak gerekir.


 

     Tüm çağrılarımız bu yöndedir.


 

     Sanat için “Solidaridad” zamanıdır.



     http://www.cukurovagazetesi.com sitesinden alınmıştır. - 01.06.2020, Pazartesi




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5768062
Online Ziyaretçi Sayısı:16
Bugünlük Ziyaret :536

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.