15.01.2020 / Evin İlyasoğlu - Bir Zamanlar İstanbul


     Mitoloji, çağlar boyunca pek çok sanat dalına esin kaynağı olmuştur. Nice tarihi heykel, tablo yapılmış, nice tiyatro eseri, şiir yazılmış, nice orkestra yapıtı, bale ve opera bestelenmiştir. Yunan mitolojisinde tanrıların tanrısı Zeus aynı zamanda çapkınlık öyküleriyle tanınır. Bir zamanlar Argos Kralı İnakhos’un kızı ve Zeus’un karısı olan baş tanrıça Hera tapınağındaki rahibe Io’ya tutulur. Rahibe Io O’na karşı koysa da Zeus bulut şekline girip onunla sevişmenin yolunu bulur. Kıskançlığı ve kini korkunç olan Hera durumu fark ettiğinde, Zeus Io’yu tanımadığını ve hiç görmediğini söyler. Ancak O’nu Hera’dan korumak için hemen bembeyaz bir ineğe çevirir. Oysa Hera’nın öfkesi dinmemiştir. Zavallı ineğe kocaman bir sinek musallat eder. Sinekten kurtulmak için Trakya’dan yola çıkıp koşmaya başlayan inek, Karadeniz’den Boğaz’a iner. Boğaz’ın bir o kıyısına bir bu kıyısına kendini vura vura sineği kovalar. O’nun geçtiği bazı yörelere de Bosphorus, “inek geçidi” adı verilmiştir. Zavallı Io üstelik Zeus’tan hamile kalmıştır. Haliç’e varınca bir kız çocuğu doğurur ve adını Keroessa koyar. O kız da denizlerin tanrısı Poseidon’dan bir erkek çocuk doğurur, adını Byzas koyarlar. Byzas’ın Haliç’ten başlayarak kurduğu kent de Byzantion adını alır.


 

     Şu günlerde “Kanal İstanbul” projesiyle kenti ortadan bölüp onun doğasını değiştirmeye kalkıyoruz ya! Acaba tarih bin yıl sonra, mitolojideki gibi, Türklerin de İstanbul’u nasıl böldüklerini yazacak mı?


 

     Bu konuyu anlatmak nereden çıktı derseniz, belki çağdaş bir bestecimize esin kaynağı olur, bir opera besteleyebilir diye düşündüm.


 

     Angela Gheorghiu, Nihayet İstanbul’daydı


 

     Ünlü soprano Angela Gheorghiu en sonunda İstanbul’da bir konser verdi. Aslında O’nu yıllar önce, 2007’deki “35. İstanbul Festivali”nin açılışında dinlemeyi umuyorduk. Buralara kadar gelmiş, oteline yerleşmiş ama ertesi gün kendini iyi hissetmediğini söyleyerek geri dönmüştü. Bu kadar ünlü olmak, mutlaka zorlukları da beraberinde getirir. Gün gelir siniri bozulmuştur, gün gelir hafif bir soğuk algınlığı O’nu sarsmıştır. İşte öylece geri gitmişti! Şimdi 2020’de O’nu en sonunda İstanbul’da izleyebildik. Bu büyük operacılar çoğunlukla daha önce tanıdıkları şeflerle konser verirler. Şancının nefesini takip etmeyi bilen şeflerdir onlar. Ludovic Morlot da bu konuda belli ki sanatçının suyuna göre eşlik ediyordu. “BİFO” gerçek Sicilya Vesperleri gibi, şarkıların arasındaki senfonik yapıtlarda ve sanatçıya eşliklerde çok başarılıydı.


 

     Gheorghiu sesini kullanmayı çok iyi bilen, deneyimli bir sanatçı. Ama gösterişli giysileri ve sahnedeki tavırları bunca yıl ulaştığı yüksek kariyerine yakışmıyordu. İkinci yarıda “oriyent”e ait bir program hazırlamıştı. Yeni yıl konseri diye mi, yoksa Türklerin hoşuna gitsin diye mi, bilemem. Oysa O’ndan örneğin bir “Casta Diva” aryası dinlemek isterdik. Dolu dolu, çağlayan gibi akan sesini başka aryalarda duymak isterdik. “Granada”da sesini duyabildiniz mi? Hele salonun akustiği sorunlu olan yörelerinde sesi küçük kaldı ve yeterince etkili olamadı.


 

     Leyla Gencer’in öğrencilerine verdiği en önemli öğüt, sesi kullanma sanatıdır:


 

     “Ses, senin ağzından çıktığında nefesini öyle bir kontrol etmelisin ki, dinleyicilerin üstünden geçip salonun en arka sırasında oturan kişiye bile anlamlı bir şekilde ulaşmalı. Sesin bu süzülmesini belli etmeden aldığın, küçük ara nefeslerle sağlarsın. Yalnız şarkıda değil, resitatiflerde de aynı titizliği göstermelisin.”



     Cumhuriyet Gazetesi - 15.01.2020, Çarşamba




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5786650
Online Ziyaretçi Sayısı:24
Bugünlük Ziyaret :1102

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.