Ahmet Övgün Ercan - Utanç Verici Fen Fakültesi Günü Kutlaması


     1970’de "İstanbul Bilimteyi Jeofizik Bölümü"nü bitirdiğim "Doğa Bilimleri Yetilteyi Fen Fakültesi"nin 75. Yılı kutlamaları için 18 Ekim’de çağrılmıştım. Büyük bir sevinçle, kıvançla gittim. 1933’de bugünkü yetilteyin bulunduğu yerdeki görkemli "Zeynep Hanım Konağı"nda öğretime başlayan yetilteyde (fakültede) "Jeofizik Bölümü", 1952’de Türkiye’de ilk olarak başlamıştı. Toplantıya katılmak üzere, yazılmak için geldiğimde “Jeofizik” bölümünün unutulduğunu üzülerek gördüm. Toplantı Bilimbey (rektör) önderliğinde “Bağımsızlık Çığırısı” (İstiklal Marşı) ile başladı. Sonra, Yetilteyi (fakülteyi) tanıtmak üzere boş sıraları, boş öğretilikleri (sınıfları), boş deneylikleri (laboratuvarları), boş dalanları (koridorları), boş sunuştayının (konferans salonunun), öğrenciden, öğretim üyesinden arınmış olarak gösterilmesi, bilimtey (üniversite) anlayışının bir “yapı” olduğu anlayışında olmaları çok ayıptı. Kaldı ki, bütün bölümler tanıtılırken “Jeofizik Bölümü’nün” unutulmuş olması anlaşılabilir gibi değil.


    
Toplantıda, her bölümden başarılı olan eski bitirmiş öğretim üyelerine, Astronomi’den Prof. Dr. Gülçin Kandemir’e, Biyoloji’den Bedia Yalçıner’e, Fizik’ten Yard. Doç. Dr. Ayhan Çilesiz, Jeoloji’den Prof. Dr. Şakir Abdüsselamoğlu’na, Kimya’dan Prof. Dr. Süheyla Özeriş’e, Matematik’ten Prof. Dr. Asuman Özeriş’e, son olarak yardımcı görevlilerden Müh. F. Nedim Tokat’a onur ödülleri verilirken, unutulan biricik bölüm yine “Jeofizik”ti. Binlerce bitirmişi olan jeofizik’ten bir tane bile başarılısı yok muydu? Tam b ir yüze göze bulaştırma. Fen Fakültesinin seçkin yetilhanımı (dekanı) Prof. Dr. Seyhan Altun’du.


     “Benim Bilimteyim Nasıl Çağdışı Kalabilir?”
diye düşünürken, izlence gereği "İ. Ü. Devlet Konservatuvarı"nın bu özel gün için düzenlediği çığga (müzik) dinletisine sıra geldi. Birkaç gün önce yılgıcılarca (teröristlerce) öldürülen 23 tane yiğidimiz için ulusça karalar bağlarken, anaların bağırlarına kızgın ateş düşmüşken, çığrından çıkmış bir Amerikan “Broadway’e Yolculuk” gösterisi ile karşımıza çıkmaları, ulusal bilinçten yoksunlukları bakımından tam bir utanç örneğiydi. Üstüne üstlük, çoğu İslam olan bu ülkede dinleti, kilise ezgileri ile başladı, açık saçık giyinmiş kızların erdemsiz kabare kokan devinimleri ile sürdü. Bu önör müydü? (sanat mıydı?) Sözde aydınların toplandığı, koskoca Atatürk bezeğinin (resminin) önünde bu ölçüsüz gösteri nasıl yapılabilirdi? Bu özel günde niye Türk ezgileri kullanılmamıştı? Bir Yunus Emre oratoryosu bu üzüntülü günlerde gösterilemez miydi? Hadi onu bırak yeni oluşturulmuş "Nazım Hikmet Oratoryosu" sakıncalı mıydı? Bunlar neden unutuldu? Bunlar yerine, neden, komşu Irak’ta 1 milyon 200 bin kişinin kıyıcısı (katili), Irak’ı ele geçiren, oraya yerleşen, yeryüzünün en önde gelen yılgıcısı (teröristi) Amerika Birleşik Devletleri'nin gösterileri ile Türk aydınları coşturulmaya çalışılıyordu? Biz de hiç onur kalmadı mı? Biz de bağımsızlık ülküsüne, Atatürk’çülüğe ne oldu? Bırakın bunları ey Türk aydını senin yalnıklık (insanlık) duyguna ne oldu? Ey düzenleme kurulu, yurdumuz için ölen süyeklere (şehitlere) saygınız hiç yok muydu? Yoksa bu durum artık olağanlaştı mı sizin için? Doğu’da, Güneydoğu Anadolu’da olup bitenler sizi hiç ilgilendirmiyor mu? Yazıklar olsun.


     İzlence bittikten sonra tepkimi sevgili Dekan Prof. Dr. Seyhan Altun’a bildirdiğimde, çok ince olarak “Benim haberim yoktu” demesini gerçekten hiç anlamadım. Hele hele boşgurdaki (salondaki) seçkin aydınların bu rezaleti alkışlamaları anlaşılır gibiydi. Yazıklar olsun.

     19.10.2008, Pazar




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5783851
Online Ziyaretçi Sayısı:15
Bugünlük Ziyaret :710

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.