04.10.2011 / Selahattin Duman - Eğlenmeyi Suç Sayarız.. Festivalsiz de Kalmayız!

     Bu festival olayında bir ikiyüzlülük var ama kimse dillendirmiyor.. Ufacık beldeler bile iddialı isimlerle düzenledikleri festivallerden medet umuyorlar.. En ince hesapları da üç beş ünlüyü oralara getirip, inceden yağını çıkarmak..

     Yeşim Hanım telefonda yoklama çekiyor:

     “Selahattin Bey.. Filanca ilin festivaline davet ettiler..

     Cevap bekliyorlar.. Gidecek misiniz?”

     “Gidemem..”

     “Ne diyeyim?” (Türkçesi: Nasıl bir mazeret uydurayım?)

     “Festivale katılacak yerleri ağrıyormuş, dersin..”

     (Türkçesi: Onu da sen uydur..)

     Bizim memlekette mayıs, haziran bir de eylül, ekim ayları “festival ayları” diye bilinir..

     Ya yaz başında milletin içindeki bahar coşkusunu azdırıp, festivallerine çağırırlar.. Ya da “Yazın Bodrum’dan, Çeşme’den gelen olmaz..” deyip sonbahar aylarına kuvvet verirler..

     Sadece ekim sonuna kadar mazeret uydurulacak yedi, sekiz festivalim var..

     ***

     Küçümsemiyorum, ayıplamıyorum..

     Kendisini “köylülüğün dışında tarif eden..” üç bine yakın yerleşme merkezi..

     Beldesiyle, kasabasıyla, ilçesiyle, küçük ölçekli il merkezleri ile her biri ayrı ayrı var olma, sesini duyurma derdinde..

     Tabii Kastamonu Cide’nin adını dünyaya duyuran bir Rıfat Ilgaz veya Çukurova’nın adını dünyaya belleten bir Yaşar Kemal her kasabadan, beldeden çıkmıyor..

     Zaten “çöl çiçeği” gibi hüdayinabit kendiliğinden açanlardan da bir şekilde nefret edip, yok etmek için elimizden geleni yapıyoruz..

     Geriye ne kalıyor? Yerel ürünler.. Yap o zaman bir festival, namın yürüsün..

     Festivale Gel..

     Küçükleri bırakın.. Eskişehir’in, Bursa’nın uluslararası festivalleri var.. Ne zaman yapılır? Kimler katılır?

     Katılanlara bir hayrı dokunur mu?

     Bu illerde yaşayanların dışında bileniniz varsa beri gelsin..

     Metropol kıvamındaki uluslararası (!) festivallerden beldelere kadar inin, sorun aynı..

     Takan, sallayan yok..

     “Beypazarı Festivali” mesela.. Cümle festivaller gibi onun da isminde “Kültür ve Sanat” eklemesi var.. Hiç duydunuz mu?

     Veya Beypazarı’nın nesi ünlü, biliyor musunuz?

     “Kurusu..”

     Sözü edilen fasulyenin kurusu değil.. Hamburger ekmeğinden küçük, mekik şeklinde bir tür yerel peksimet yapıyorlar, adına “taş” değil de “kuru” diyorlar..

     Festivalin birinciye gelen amacı da “Beypazarı Kurusu”nu dünyaya tanıtmak..

     Faydası.. Festivale katılanların dişlerinin sağlamlığını test etmesi..

     “Bandırma Kuşcenneti Kültür ve Turizm Festivali” mesela..

     Duble yolu şehre bağlayan ara yolu on küsur senedir bitiremeyen bir şehir, dünyayı festivaline çağırıyor..

     Üç beş kuşbaz yabancı bilim adamı gelirse ne iyi..

     Çocukluğu kuş taşlamakla geçmiş yerli ahaliden ilgi bekleme..

     “Zonguldak Devrek Baston Festivali”, mesela..

     Cumhuriyet kurulduğundan beri ilçenin adı bir kere medyanın diline düştü.. O da yurt gezisinde Kenan Evren’e baston hediye ettiklerinde..

     “Karaman Kültür, Sanat ve Ceviz Festivali”, mesela..

     Ceviz ile kültür ve sanat.. Herhalde “Ceviz oynamaya geldim odana..” türküsünü de festival marşı yapmışlardır..

     ***

     Bunları niye mi anlatıyorum..

     Gariban şehirlerimizle, ilçelerimizle, beldelerimizle dalga geçmek için değil.. Boşa giden emeğin, paranın, çabanın altını çizmek için..

     Festival dediğin önce şenliktir..

     Birinciye gelen aktivitesi de eğlenmektir.. Kültür ve sanat kapsamına girenler arkasından gelir..

     Bu ahalinin geninde eğlenmek yok ki bir festival kendiliğinden şenliğe dönüşsün..

     Gülmeyi bile hafiflik sayan bir kültür.. Üstelik de gülen erkekse onu “karı gibi ne gülüyorsun?” diye azarlarken cümle kadınları aşağılayan zihniyet..

     Ne festivali yapacak da millet “eğlence var..” deyip koşturarak katılacak?

     Böyle Yapılır

     Ottawa şehri Kanada’nın başkenti.. Nüfusu bir milyon yüz elli bin.. İki resmi dili var.. İngilizce ve Fransızca..

     Geçtiğimiz günlerde bu şehirde yaşayan Rumlar “Official Ottawa Greek Festival” başlığı altında bir etkinlik düzenlediler..

     O etkinlik sırasında yaşanan on beş dakikalık bir gösterinin video görüntüleri şimdi dünyayı dolaşıyor..

     İzlenme sayısı milyonlarca..

     Bugüne kadar tanıtımımız için yüz milyonlarca doları savurduk, internette dolaşan o video görüntüsü gibi bir “yükselen dalga” yakalayamadık..

     Tablo şöyle..

     Ottawa’nın işlek bulvarlarından biriyle giriyoruz görüntüye.. Yolun iki tarafında masalarını kaldırımlara atmış kafeler var.. Kaldırımlar o kafeleri “yürüyemiyoruz..” diye belediyeye şikayet etmeyen Kanadalılar ve turistlerle dolu..

     Bir köşede de üç müzisyen şarkılarını çalıyor, önlerine atılan bozukluklarla ekmek çıkarmaya çalışıyor..

     Orta yaşta bir adam gelip müzisyenlere istek yapıyor.. “Zorba..”

     Kazancakis’in aynı addaki romanından yapılan “Zorba” filminin ünlü final müziğini istiyor..

     Müzisyenler hay hay deyip çalmaya başlıyorlar.. Adam da yolun ortasında tek başına oynuyor..

     ***

     Birkaç dakika içinde bulvar, “Zorba” müziğinin eşliğinde bilsin bilmesin “Sirtaki” oynayan insanlarla doluyor..

     Genci, yaşlısı.. Yerlisi, turisti.. Güzeli çirkini..

     Şişmanı, zayıfı.. Yüzlerce insan müzik eşliğinde, aynı anda “Hoppaaa!” çekerek diz kırıyor..

     Öyle içten ve coşkuyla oynuyorlar ki ortaya çıkan görüntüyü, “Hollywood”un en baba koreografları tasarlayamaz, tasarlasa da uygularken o duyguyu veremez..

     Al sana yüz milyon dolarlık reklam..

     Festival bu ruhla, bu coşkuyla olur.. Bizde bu kolektif eğlence ruhu var mı? Yok!

     Belki zaman içinde gelişebilir ama ortak eyleme dönüşmesine de belediyeler izin vermez..

     Gazete Vatan - 04.10.2011, Salı




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5789273
Online Ziyaretçi Sayısı:20
Bugünlük Ziyaret :805

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.