Il Silenzio (Alp Arpad)

     1960'ların ikinci yarısındayız. İstanbul, Kadıköy, Göztepe çayırında Lunapark kurulmuş. Bağdat caddesiyle Cemil Topuzlu caddesinin ortasında kalıyor.

     Kaşıyla gözüyle her biri ayrı karakterli Avrupa ve Amerikan otomobillerinin, Chris–Craft'ların, ince zevkin yapısı sanat eseri yatların; Elvis Presley, Zeki Müren, Erol Büyükburç'un; İngrid Bergman, Ayhan Işık, Belgin Doruk, Cüneyt Arkın, Ginger Rogers, Birigitte Bardot, Raquel Welch, Fatma Girik, Ediz Hun, Marilyn Monroe, Türkan Şoray'ın; yapıcı sinema filmlerinin, tiyatronun, yüksek kalitede mizahın ve müziğin yaşamımızı gökkuşaklayıp anlamlı kıldığı yıllar...

     Kızlar için varlık ancak kafa doluluğundan sonra bir anlam taşırdı; önce değil ama olup olmaması geri plandaydı. İşte bu sıralar Nini Rosso diye gemici tipli bir İtalyan, trompetiyle dünyayı kasıp kavurmaya başladı...

     Trompetiyle her şeyi yapıyor, arı sesi bile çıkartıyordu. Yapın da göreyim!

     Lunaparkımızda iki önemlinin dışındakiler boştu...

     Çarpışan arabalar önemliydi çünkü kıyıda köşede bir türlü göremediğiniz baba, amca, ağabey; hala, teyze, komşu kadın, mahallenin ağabeyi gibi sakıncalılardan dayak yeme riskini göze alarak gider çarpardınız beğendiğiniz kızların arabasına. Sağ kalmışlar, sakatlanmamışlar ve o zamanın en büyük hakareti "serseri" diyen bakışlarla bakmak yerine gülüyorlar hatta "bi da çarpsana..." diyen bakışlara sahiplerse arkadaş olabilirsiniz!

     Dönme Dolap da önemliydi çünkü ama çarpışarak ama çarpışmadan bulduğunuz kız arkadaşınızla uçmanın ön deneyimiydi! Bir şekilde yükselirdiniz. Hele bir de denk gelmiş lacivert gecenin en laciverdinde ve en tepede durdurulduysanız; andan, yaşamdan, ondan çalmanız gerekenler vardı! Sallanan oturak, aşağıya bakma korkusu ve heyecandan çalar saat olmuş kalpler! Aşağıdakilerle saklambaç oynadığınız makine Dönme Dolap gerçekten önemliydi.

     Bir de Herkül Zeki Ağabey'den bir sonraki, bir önceki oturağı kapmak da çok önemli hale gelmişti...

     Bir akşam çöldeyiz; kız arkadaşsızız. Petrol'e bulanmış kuşlar gibi oraya buraya bakıp ne yapacağımızı bilemez dolaşıyoruz. Birden gökyüzünden gelen trompet sesi geceyi susturdu. Yat borusuna benzer bir şey de... Nini Rosso yanında halt etmiş! Trompeti dudaklar üflemiyor; ciğerler dışarı çıkmış, trompetle beraber isyan ediyorlar. Lunapark, Kadıköy, İstanbul, hepimiz, içimiz isyan ediyor. Tıkanıyoruz; hayran kalıyoruz. Başlar yukarıda, zirvedeki oturakta... Çaresiz melodi, gittikçe dinginleşiyor ve susuyor. Sanki masal sonu uyumuş bebeğinin usulca üstünü örter gibi. Çıt yok! İstanbul sessiz! Gece, geceyi yaşayanlar çaresiz...

     Sessizliği iki üç dakika sonra dönen büyük çarkın çirkin öğürtüsü bozuyor. Tamiri biten film makinesinin verdiği hareket gibi yaşam kaldığı yerden devam ediyor. Zirvedeki isyankar oturak zemine, içinden de Herkül Zeki Ağabey yere iniyor. Gözünde, saklamaya çalıştığı henüz kurumuş iki damla, elinde yere sarkmış trompeti. Saatler gece yarısını gösteriyor.

     Ertesi gün atalarının uygarlık izlerini gösteren biçareler gibi kız arkadaşlarımıza dünkü olay mahallini, delilleri gösterip mahallemizle, Zeki ağabeyimizle, kendimizle övüneceğiz! O doruktaki dik duruşunu, trompetini dimdik yukarıya, gecenin gözünün içine dikerek üfleyişini, biz yeni yetmeleri kıskandıran heykel duruşunu anlatacağız. Tepeye bakıp dünkü kerterizi işaret edecekken şıkırt diye dolap duruyor, kişisel başlayıp genele yayılan başkaldırının sesi, yine geliyor. Neye isyan ettiğimizi bilmiyoruz ama ediyoruz. Büyük bir sessizlikle!

     Saatler yine tam on iki... isyan, kendini kontrol, susuş... iki üç dakika sonra çarkın öğürtüsü... ama o sondaki sessizlik yok mu?

     Ertesi gece yine on ikide... Bu bütün yaz boyunca böyle devam ediyor. Önceleri Herkül Zeki Ağabey'den tam on ikide tam zirvede durmak için yüklü memnunluk alan Dönme Dolapçı ve Lunapark işletmecisi, sonraları kendisine dolgun ücret teklif edecek duruma geliyor. Lunapark neredeyse her gece kapalı gişe şıkırdayacak. Bu olağanüstü doğaçlamaya tanık olmaya karşı yakadan gelenler var...

     Okullar açılmaya az kala günlerden bir gün birileri parça bitiminde alkışlamak densizliğinde bulunuyor. Herkül bu kez oturaktan inmiyor. Birkaç tur daha dönüyor. Sonra siyaha karışıp kayboluyor...

     Ne o sezon ne de başka bir sezon hiçbir lunapark İl Silenzo'yu eşsiz yorumuyla dinleyemiyor. Göztepe Lunaparkı, o sezon 45'lik plakta Nini Rosso'dan orijinalini hoparlörden çalarak her akşam kapanış yapıyor; çok şık bir hareket! Rosso da muhteşem tabii ama o eski sihirden eser yok!

     Sonraları düşününce aslında sözsüz olarak daha etkili dinlenen parçanın tam ortasındaki Nini Rosso sözleri bize gerçeği hatırlattı:

     İyi geceler sevdiğim / Seni rüyamda göreceğim / Uzaktaki sana iyi geceler...

     Herkül Ağabeyimiz, sevdiğini, adının anlamı Sessizlik olan bu şarkıyla her akşam uykuya yatırıyordu...

     Ankara, 18 Ekim 2003




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5793829
Online Ziyaretçi Sayısı:27
Bugünlük Ziyaret :780

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.