02.04.2019 / Devrim Yıllarının, Anlatılmayan Hikayesi: ‘İlelebet’

Aydın, Arda - Turgay, Oğuz - Şahin, Hilmi Zafer


     Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve Türkiye’nin çağdaşlaşma hikayesinin özünü oluşturan “Atatürk Devrimleri”ni merkezine alan “İlelebet”, Atatürk’ün insani yönüne, insani bir dil ve gözle bakan bir Atatürk hikayesi.


 

     “Arda Aydın Biraderler Yapım”ın yeni projesi “İlelebet - Bir Atatürk Hikayesi”, izleyici karşısına çıkmaya hazırlanıyor. “İBB Şehir Tiyatroları” Eski Genel Sanat Yönetmeni ve Dramaturg Hilmi Zafer Şahin tarafından kaleme alınan oyunun yönetmenliğini, “İBB Şehir Tiyatroları”nın deneyimli oyuncusu Arda Aydın üstlendi. Aydın’ın aynı zamanda oyunculuğunu üstlendiği tek kişilik performans, 3 Nisan 2019 tarihinde “UNIQ İstanbul Glass Room”da ilk kez izleyiciyle buluşacak. Son hazırlıkların ve son provaların yapıldığı oyunu konuşmak üzere H. Zafer Şahin ve Arda Aydın ile bir araya geldik. Sahneye taşımak istedikleri “Atatürk”ü, projenin ayrıntılarını ve merak edilenleri sizler için sorduk.


 

     - “İlelebet - Bir Atatürk Hikayesi”! Projenin hikayesini paylaşır mısınız?

     A.A.: Çok uzun senelerdir, Atatürk’e dair bir şey yapmak istiyordum. 29 Ekim 1923 tarihinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti, bugün 96. yılını doldurmak üzere. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e borçlu olduğumuz “Cumhuriyet” olgusunu, çağdaşlaşma yolculuğumuzun çıkış noktasını, peşi sıra gerçekleştirilen devrimlerin ülkemizde yarattığı değişim ve dönüşümleri, bu tohumların hangi koşullar altında ekildiği ve filizlendiğini anlatmak istedim. Yazarımız Hilmi Zafer Şahin’in önerisi üzerine, oyunumuzun adının “İlelebet” olmasına karar verdik.


 

     - Bu proje için yolunuz karşılıklı nasıl kesişti?

     A.A.: Ziya Osman Saba’nın yazdığı ve Hilmi Zafer Şahin’in sahneye uyarladığı “Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi” adlı oyunla, “İBB Şehir Tiyatroları”nda ilk kez tek kişilik bir yapımda rol almıştım. Doğal olarak Şahin’in yazım tekniğine ve diline aşina bir oyuncuyum. Atatürk ile alakalı bir proje yapma isteğimi ve aklımda kurguladığım yapıyı aktardım. Sonrasında birlikte üzerinde çalışmaya başladık. 

     H.Z.Ş.: Arda ile bu proje özelindeki ilk buluşmamız, bundan bir yıl öncesine dayanıyor. Kadıköy’deki ilk buluşmamızda, fikirlerini ve yapmak istediklerini paylaştı benimle. “Bir kaç ay içerisinde bitiririz!” diye konuştuğumuz süreç yaklaşık bir yıl sürdü. Çalışmalar sürecinde fark ettik ki anlatmak çok kolay değil. Okumak kolay, belgeleri araştırmak kolay. Bunları arka arkaya eklediğinizde tarihsel bir süreci ve tarihsel bir kişiliği aktarmış olursunuz. Ama bu bir tiyatro oyunu olunca sahnede anlatmak istediğimiz hikayeleri belirlemek önem kazanıyor. Çünkü tiyatro olanı değil, olana bakışı anlatıyor. Oyuncu yorumu da bu noktada önem kazanıyor.


 

     Bu Başlangıcın Merkezinde de “Atatürk” Var


 

     - Oyunda hangi tarihsel döneme tanık olacağız?

     A.A.: Atatürk’ün hayatındaki çok kısa bir dönemi ele alıyoruz. 1924-1933 yılları arasında yapılan devrimleri, değişim ve dönüşümlerin yaşandığı dokuz yıllık dönemi ele alıyoruz. Bu tarih aralığından öncesi ve sonrası çok fazla kaleme alınmış durumda. Bu ülkenin, şu an temelinde bulunan en sağlam betonların atıldığı, 1924-1933 yılları arasında yaşanan ve anlatılmamış hikayeler var. Ulu Önder’in siyasete, ekonomiye, dile, tarihe, kültüre, sanata ve en önemlisi insana ne kadar önem verdiğini görüyoruz.


 

     - Bu projeyi sizin için özel kılan nedir?

     A.A: Daha önce de Atatürk’ü canlandırdığım projelerde yer aldım. Ama bu projenin hayata geçirilmesi noktasında özel bir hassasiyetim söz konusu. “Atatürk” ile ilgili özel bir proje hazırlama gerekliliğini her zaman hissetmişimdir. Eğer bugün sahneye çıkıyorsam, bunun bir başlangıç hikayesi var. Bu başlangıcın merkezinde de “Atatürk.” Bu bir gerçek!


 

     Hepimiz Onu Biliyoruz Ama Çoğunlukla Tanımıyoruz


 

     - Konu: Atatürk. Hazırlık sürecinde çekinceleriniz oldu mu?

     A.A: Türkiye’de herkesin birbirini dövebileceği yegane konu “Atatürk.” Doğru bildiğimizi sandığımız yanlış bilgiler söz konusu olduğunda, birileri ortaya çıkarak sizi fena halde bilgisiyle dövebilir. “Atatürk”, herkesin bilgi sahibi olduğu ya da olduğunu düşündüğü bir insan. Hepimiz onu biliyoruz ama çoğunlukla tanımıyoruz. Atatürk de bir insandı. Bir insan olarak yapmak istediklerini, başarmak istediklerini, ülkesi için gerçekleştirdi ve şu anda yaşadığımız hayatı kurgulayarak aramızdan ayrıldı. O yüzden burada, bazı şeyler değişemiyor. Dönüşüyor ama değişemiyor. Değişmez değerler var ve ben bu değişmez değerlerin savunucusu olarak, sahnede bu hikayeyi anlatmak istiyorum. Cumhuriyet tarihimizde bir izlek var. Bu izleğin 96. yılında, 2019 yılının Mart ayındayız. Aradan geçen 96 yıl, sonraki 96 yılı oluşturabilecek mi? Aslında hikaye bu! Eğer oyunumuzu izlemeye gelen üç kişiyi düşünerek evine gönderebilirsem, bu izleğin devam etme şansı var. Yoksa yavaş yavaş bir takım değerlerden kopmak ve bir takım bilgileri galatlarıyla bilmek gibi gaflete düşmeye başlıyoruz. “Galat-ı Meşhur” iyi bir şey değildir.


 

     Atatürk Üç Beş Yıl Daha Yaşasaydı!


 

     - Bu projeyi bir hatırlatma olarak düşünebilir miyiz?

     H.Z.Ş.: Evet. Hatırlatmak. İlk çıkış noktamız hatırlatmaktı. Oyunda da gözlemlenebileceği gibi, sıkıştığımız noktada, olumsuz cümleler kurduğumuz Atatürk ve arkadaşlarına ne kadar sarıldığımızı fark ediyoruz. Belki geç kalınmış bir hatırlatma ama bizler için, o hatırlanmış şeyi daha değerli kılıyor. Sözünü ettiğiniz devrimlerin silsilesine baktığımız zaman, ilk önce moderniteyi oluşturan devrimler yapılıyor. Sonra o modernitenin ideolojisi, çağdaşlık modelleri ile ilişkisi kuruluyor. “Türk Dil Kurumu” ve “Türk Tarih Kurumu” gibi kurumlar, aslında o modellemenin karşılıkları. Diğerleri çağdaş dünyaya belki de dışsal anlamda yaklaşımlar. Bir çok dönem araştırmacısının söylediği gibi “Atatürk’ün üç beş yıl daha yaşasaydı!” dediği şey.

     H. Z.Ş.: Bir çok şey daha çok kalıcı olurdu. Belki de bir model tanımlaması olarak daha tanınır bir noktada olurduk. Devrim derinleşirdi. Türkiye’nin kocaman adımlar atmasına ya da koşmasına neden olacak noktada, çok büyük bir kayıp.


 

     - “İBB Şehir Tiyatroları”nda, Levent Üzümcü ile başlayan, ardından sizin de içinde olduğunuz oyuncu grubunun, kurumla ilişiğinin kesildiği bir süreç yaşandı. Bu süreci değerlendirir misiniz?

     A.A: Hayatın her alanında olduğu gibi “İBB Şehir Tiyatroları”nda da bir takım habis ve kendi çıkarları uğruna hareket eden insanlar vardı. Bu gibi insanlar kendi üzerlerindeki yüklerden kurtulmak için hedef şaşırtmak istediler. Hedef şaşırtmak isterken ulaşabilecekleri bir insan topluluğu vardı. Ben de o insan topluluğunun içindeydim. Kurum içinde çok yakınımızdaki 3 kişinin işi olduğunu çok iyi biliyorum. Kuruma, mahkeme olmadan 5.5 ay sonra geri dönen ilk kişi ben oldum. Çünkü “15 Temmuz” sürecinde olağanüstü hal nedeniyle hukuki olarak hiç bir süreç işlemedi. Şu anda hiç birisi yok.


 

     Kostümlerde Arzu Kaprol İmzası


 

     - Teknik ekipte kimlerle çalıştınız?

     A.A: Kostümler ünlü modacımız Arzu Kaprol’un imzasını taşıyor. Bu sahnede gördüğümüz değişen ve dönüşen her şeyin tasarımı Serna Arıcılar’a ait. Oyun müziklerimizi çok yakın dostum ve bence tiyatro piyasasının en başarılı müzisyeni Orçun Tekelioğlu hazırladı. Işık tasarımda Murat Selçuk, efekt tasarımda Kadir Arlı yer alıyor. Sahnede kullandığımız görüntülerimizi Şükrü Gürsoy hazırladı.


 

     - “İlelebet” izleyici ile ne zaman buluşacak?

     A.A: “İlelebet” 3 Nisan 2019 tarihinde “UNIQ İstanbul Glass Room”da prömiyer yapacak. Ardından 25 Nisan’da Artı Sahne ve 27 Nisan’da “Antalya MOA”da izleyiciyle buluşacak.



     Aydınlık Gazetesi - 02.04.2019, Salı (Oğuz Turgay)




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5785131
Online Ziyaretçi Sayısı:40
Bugünlük Ziyaret :933

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.