28.09.2019 / 'Ekonominin Sanata İhtiyacı Var!'

Anadolu Korno Dördülü


     Alp dağlarının kornosu ile Türk ezgilerini bir araya getiren Korno Sanatçısı Zafer Yümlü, “Üründen önce kültürümüzü tanıtmamız, önce topluma sonra da ürüne olan güveni artırarak dış ticaretimize önemli katkı sağlar” dedi.


 

     Türkiye’de bir ilke imza atarak, 15 yıl önce, “Ensemble Feverish Music Uluslararası Kültür Ajansı”nı kuran Korno Sanatçısı Zafer Yümlü, Anadolu ezgilerini bir Viking enstrümanı olan kornoya uyarlayarak, ulusal ve uluslararası müzik alanında etkinlikler ile toplumu bilinçlendirirken, Türk kültürünü geniş kitlelere tanıtıyor. Anadolu’nun farklı bölgelerinden halk ezgilerini bir batı müziği enstrümanı olan korno ile seslendirerek Türk kültürünün uluslararası tanıtımı sağlayan Yümlü’nün, “Dört Korno için Anadolu Ezgileri” adlı kitabı Mısır’daki dünyaca ünlü İskenderiye Kütüphanesi envanterinde yer alıyor.


 

     Çok sesli müzik alanında etkinliklerde yer alan, konu ile ilgili bildiri ve makaleleri yayınlanan, öte yandan dezavantajlı gruplar için birçok proje gerçekleştiren Yümlü, bir ülkenin dış politikası ve dış ticaretini geliştirmek için kültür ve sanata öncelik vermesi gerektiğine dikkat çekti. Bugüne kadar yaptığı çalışmaları, gerçekleştireceği projeleri ve müzik sektörünün sorunlarını aktaran Yümlü, “Yabancılara; ‘Türkiye’ denildiğinde, onlarda ‘İstanbul’ algısı oluşuyor. Anadolu’nun her köşesinden fışkıran kültürümüzü daha iyi tanıtmalıyız” diye konuştu.


 

     “Bin 600 Öğrenci Klasik Müziği Tanıdı”


 

     - Ensemble Feverish Music Uluslararası Kültür Ajansı” nasıl ortaya çıktı?

     - “Ensemble Feverish Music Uluslararası Kültür Ajansı”, 2012 yılında Türkiye’de bir ilk olarak gerçekleşen “Klasik Müzik Enstrümanları Konuşuyor” projesinde, proje ortağı olarak yer aldı. Projenin amacı, yabancı ve Türk bestecilerin eserlerinden oluşan oda müziği konserleri ile ilköğretim öğrencilerine klasik müzik sevgisi kazandırmak, klasik müzik enstrümanlarının tanıtılmasını sağlamak, geleceğin sanatçıları olabilecek çocuklarda farkındalık yaratarak yeteneklerinin ortaya çıkmasına yardımcı olmaktı. Bu projenin ışığında zaman içinde “Ensemble Feverish Music Uluslararası Kültür Ajansı” tarafından gerçekleştirilen yeni projelerle bin 600 öğrencinin konu hakkında bilgilendirilmesi sağlandı.


 

     “İlklere İmza Atıldı”


 

     - Müziğin sizin için bir araç olduğu çeşitli sosyal sorumluluk projelerinizden örnekler verebilir misiniz?

     - “Ensemble Feverish Music Uluslararası Kültür Ajansı”nın, 2014 yılında gerçekleştirdiği AB projesi kapsamında dünyaca ünlü klasik gitar virtüözü ve Hollanda Kraliyet Konservatuvarı’nda klasik gitar bölüm başkanı olan Enno Voorhorst, master class vermek üzere İzmir’e geldi. “Yaşar Üniversitesi Müzik Bölümü”nün de proje ortağı olarak yer aldığı bu etkinlik, master class öğrencileri tarafından oldukça büyük beğeni topladı.

 

     2015 yılında üniversite öğrencilerini uyuşturucunun zararları hakkında bilgilendirmek amacıyla “İzmir Ekonomi Üniversitesi”nde gerçekleştirilen “Maddeyle Değil Sanatla Yaşa” projesi yoğun ilgi gördü. Proje kapsamında konserler, “Müzikal Zeka ve Müziğin Madde Bağımlılığını Önleyici Olarak Hayatımızdaki Önemi” konulu bir sunum organize edildi.


 

     “Engelliler Haftası” kapsamında, engellilerin neler yapabileceğine dikkat çekmek amacı ile dünyanın tek engelli korno sanatçısı Felix Klieser ile “Yaşar Üniversitesi Oda Orkestrası” eşliğinde Joeph Haydn’ın iki korno için konçertosunu seslendirdik.


 

     “Türkiye’de Festival Turizmi Eksik”


 

     - Türkiye’de klasik müziğin yeri ile ilgili görüşlerinizi paylaşır mısınız? Çalışmalarınız sonucunda Türkiye ile yurt dışından aldığınız geri dönüşleri değerlendirir misiniz?

     - Bir ülkenin kültürünü tanıtmak için müzik, sinema, tiyatro, festivaller ve benzeri kültürel etkinlikler çok önemlidir. Türkiye’ye deniz turizmi için daha fazla turist geliyor. Avrupa’da festival turizmi çok sık yapılırken, Türkiye’de festival turizmi yok, bu tür etkinliklere önem verilmiyor. Orta Avrupa’dan Türkler giderse, ekonomi zayıflar, çünkü Orta Avrupa’da yaşayan Türkler’in büyük bir çoğunluğu hizmet sektöründe bulunuyor. Son dönemlerde birkaç nesil okumuş olsa da hala dışlama var, çünkü içine kapanık, yabancı dil öğrenmeyen, sınırları dışına çıkamayan, kültürünü tanıtmayan bir kitle var.

 

     Avusturya’da ders vererek oradaki öğrencilere korno ile Türk ezgilerini öğrettim. Bazı ezgilerin hikayelerini de anlattım. Biz anlatmazsak yabancılar bizi tanıyamazlar. Yabancıların Türkler hakkında bildikleri tek şey “Osmanlı.” Bir ülke ile ticaretimizi geliştirmek istiyorsak;  güven kazanmalı, sattığımız ürün veya hizmetin kalitesini ispatlamalı ve en önemlisi de kültürümüzü tanıtmalıyız. Ülkemizi tanıtabilmek için kültür sanat etkinliklerine ihtiyacımız var. Çalışmalarımız, yurt içinde ve yurt dışında olumlu geri dönüşler aldı ve almaya devam ediyor. Böylece Türkiye’de de kültür sanat açısından bilinçlenme hareketleri oluyor.

 

     “Kültür; Bir Devlet Politikası Olmalıdır”

 

     - Yaptığınız çalışmaların Türkiye’deki ve diğer ülkelerdeki yankısını değerlendirir misiniz?

     - Nüfus olarak Avrupa’nın pek çok ülkesinden daha büyük bir ülke olsak da toplumun en büyük sorunu at gözlüğü takmış olmasıdır. Türkiye’nin 3’te 2’sini konser vermek ve araştırma amaçlı gezdim. Anadolu’daki köylüye de sanat verirseniz alacağını gördüm. Çok sesli müziğin, takım elbiseli insanlar tarafından dinlendiği algısı yıkılmalı. Kültür; bir devlet politikası olmalıdır. Almanya, Avusturya, Litvanya, Fransa gibi ülkelerde her zaman yaptığım çalışmaların kaliteli olduğu konusunda geri dönüşler alıyorum.


 

     “STK’lar Topluma Faydalı İş Üretmiyor”


 

     - Gerçekleştirdiğiniz projelerde çeşitli sivil toplum kuruluşları ile iş birlikleriniz var mı?

     - Projelerimizde genellikle ilçe milli eğitim müdürlükleri ile işbirliği yapıyoruz. İzmir için konuşacağım ancak İzmir’in Türkiye’yi de yansıttığını unutmayalım. İzmir’de sivil toplum kuruluşlarının büyük bir kısmının kadeh tokuşturmak ve dedikodu yapmaktan başka hiç bir işe yaramadığını görüyorum. Sivil toplum kuruluşları topluma fayda sağlamak için kurulur, bağışlarla ayakta kalır, iş üretmesi gerekir. Yöneticilerin düşünemediği şeyleri sivil toplum kuruluşları bir araya gelerek yapar. Ancak bu yapıyı Türkiye’de oluşturamadık.


 

     Buradaki bazı yerel firmaların destekleri ile ortak projeler geliştirebiliyoruz. “Avrupa Birliği”nden destek almak konusunda geri kalmış bir ülkeyiz, çünkü iş üretmiyoruz. Eğer, topluma ve gelecek nesillere faydalı olduğunu ispat ettiğimiz projeler üretirsek destek de bulabiliriz. Ancak üretmiyor ve geri kalıyoruz.


 

     “İzmir Anadolu’nun Dünyaya Açılan Penceresi Olmalı”


 

     - İzmir’in sanat ile ilişkisini değerlendirir misiniz?

     - Türkiye’nin batı yakasında, yıllarca Levanten kültürüne ev sahipliği yapmış bir şehir olarak geçen İzmir; ünlü mimarlara, edebiyatçılara, tarihçilere, sanatçılara yurtluk etmiş bir şehir olmasına rağmen değerlerini iyi kullanamamış ve şehirde sanat yüzeysel kalmıştır. İzmir, Anadolu kültürünün dünyaya açılan bir penceresi olmalı.

 

     - Sizin için İtalya’nın önemli bestecilerinden Andrea Ferrante tarafından bir konçerto yazıldığını biliyoruz... Konçerto, sizin için ne ifade etti?

     - Avrupa’da ne kadar üretirseniz ne kadar hayata ülkenize çevrenize katkı sağlarsanız o kadar değerlisinizdir. 15-20 yıldır yaptığım çalışmalar neticesinde pek çok ülke ile dost oldum. İtalya’nın önemli bestecilerinden Andrea Ferrante benim için eser yazmak istediğini söylediğinde tabii ki onur duydum. Yaklaşık 5 sene önce, bu eseri yazdı. Ortak bir projede seslendirebilmek için çalışma yapsak da isteğimizi gerçekleştiremedik.


 

     “Kültür Ticareti, Ürün Ticaretini Doğuruyor”


 

     - İtalya ile ticaretini geliştirmek isteyen herhangi bir şirket için güzel bir fırsat olsa da kimse destek vermedi. Türkiye’de üreten baltalanıyor. Kültür ticareti ürün ticaretinden çok daha önemlidir, çünkü bir ülke kültürünü doğru tanıttığında güven ve samimiyet artar. Türkiye’nin kültürel özelliklerini yansıtacak ve tanıtacak çalışmalar yapan çeşitli iyi şirketler de var, ancak sayıları oldukça az. Biz her türlü ticari kurumlarla işbirliğine, yol göstermeye, onlar için proje üretmeye hazırız.


 

     “Türkiye’ye Çok Seslilik Anlatılamadı”


 

     - Türkiye’de müzik sektörünün sorunları nelerdir?

     - Binlerce yıl gitmiş bir ülkeyiz, her taşı kaldırsak altından kültür fışkırıyor. Yunus Emre’den Karacaoğlu’na, Erzurumlu Emrah’tan Dadaloğlu’na, Barış Manço’dan Ahmed Adnan Saygun’a sayamayacağımız kadar değerimiz var. Ancak bu değerlerimize sahip çıkamıyoruz. Halk müziğinin hor görülmesinden tutun da Türk sanat müziğinin meyhane müziği görülmesi sanatın belli kalıplara konulmasına sebep olmuş. Örneğin, senfoni çok seslidir, çok seslilik demokrasidir. Farklı seslerden bir bütün oluşturması demektir. Türk toplumuna çok seslilik anlatılamadığı için diğer konularda da çok sesliliğe tahammüllü bir toplum oluşmadı.


 

     - Yola çıkacağınız yeni projeler, yaklaşan etkinlikler var mı?

     - Şu anda ikinci kitabım için hazırlıklara başladım. Yurt içinde ve yurt dışında yeni çalışmalarımız var. Uzak Doğu ile ortak projelerimiz var.


 

     15-19 Ekim arasında Aydın Karacasu’da, “UNESCO” tarafından kültür mirası listesinde kabul edilmiş olan Ara Güler’in tesadüfen 1950’li yıllarda bulduğu daha sonra dünyada heykelciliğin merkezi olduğu anlaşılan “Aphrodisias Antik Kenti”nde “Ara Güler ve Prof. Dr. Kenan Tevfik Erim’i Anma ve 1. Uluslararası Afrodisias Fotoğraf Kültür Sanat ve Turizm Festivali” gerçekleştirilecek.


 

     Öte yandan çeşitli okullarda çalışmalarımız devam ediyor. Dünyanın en iyi öğretmenleri arasında olan Samet Başkonuş’un görevini yaptığı okulda da çalışmalarımız olacak.


 

     Türkiye ve Avrupa’da konserlerimiz devam edecek. Durmadan çalışacağız.


 

     “Felix Klieser İle Aynı Sahnede...”


 

     - “Yaşar Üniversitesi”nde, “Yaşar Üniversitesi Oda Orkestrası” eşliğinde, doğuştan kolları olmayan ve ayaklarıyla korno çalan Alman sanatçı Felix Klieser ile birlikte 2015 yılında “Engelliler Haftası” dolayısıyla İzmir’de aynı sahneyi paylaştık.


 

     Konserin geliri, zihinsel engellilerin rehabilitasyonu için çaba harcayan bir derneğe kaldı. Felix, kolları olmadığı halde bir enstrümanı çalarak büyük konserler veriyorsa, herkes her şeyi yapabilir. Yeter ki isteyelim.


 

     Tüm basın kuruluşlarının manşet haber verdiği, engelliler için de oldukça önemli olan bu etkinliğe dönemin belediye başkanının ve protokolün gelmemiş olması şehrin sanatla olan ilişkisini açıklıyordu. Dünyanın birçok konuda en zengin ülkelerinden biriyiz, genç nüfusa sahibiz ancak var olan büyük potansiyelin farkında değiliz.


 

     Anadolu’yu Kornoyla Üfleyen Zafer Yümlü Kimdir?


 

     1990 yılında “Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı”na girerek Doç. Ferhat Güneri’nin korno öğrencisi olan, 1994-1998 arası Ertuğrul Karamenderes ile “Rus Ekolü” üzerine çalışan Yümlü, 1997’de bir dizi dinleti için gittiği Fransa’da “Rouen Konservatuvarı”nda Prof. Charles Lecomte ile; 2000 yılında ise İsviçre’de “Cenevre Konservatuvarı”nda Prof. Gregory Cass ile çalıştı. 1995-2001 yılları arasında “İzmir”, “Çukurova” ve “Bursa Senfoni Orkestraları”nda konuk korno sanatçısı olarak görev aldı.


 

     2002 yılında İzmir’de bir ilki gerçekleştirerek “Çok Sesli Dünya Şarkıları Topluluğu”nu kurdu. Bu topluluk, farklı dillerde çok sesli koro ezgileriyle çeşitli çalışmalarda bulundu.


 

     2007’de Türkiye’de ilk defa “Ege Üniversitesi” işbirliği ile “Bir Enstrümanı Tanıyalım” adlı seminer programları yaptı ve aldığı davetler üzerine bu seminerleri Türkiye’nin çeşitli üniversite ve eğitim kurumlarında gerçekleştirdi. Yümlü, 2009 yılında “AB Kültür Başkenti Vilnius”ta (Litvanya) gerçekleştirilen “Art Baltica Summer Academy 2009”a konuk sanatçı olarak davet edildi ve orada korno eğitimi verdi. Litvanya, Letonya ve Türkiye işbirliği ile gerçekleştirilen bu etkinlikte, ailesi alkol ve uyuşturucu nedeni ile parçalanmış çocuklara, farklı kültürler tanıtıldı ve çeşitli eğitimler verildi.


 

     Yümlü, 2013 yılında da Avusturya’nın Dornbirn şehrinde düzenlenen “Dornbirn International Horntage 2013” etkinliğine konuk korno sanatçısı olarak katıldı. Bu etkinlikte, Yümlü’nün kendi düzenlemelerinin yer aldığı “Dört Korno için Anadolu Ezgileri” adlı kitabından eserler seslendirildi. Sanatçı, aynı yıl Türkiye’nin ilk korno dörtlüsü olan “Anatolia Horn Quartet”i kurdu. Türkiye’nin ilk brass festivali olan “1.Uluslararası Menderes Brass Festivali” 2014 yılında İzmir’in Menderes ilçesinde Zafer Yümlü tarafından gerçekleştirildi. Dünya çapında pek çok sanatçı ve topluluğun Türkiye’deki temsilcisi olan Yümlü, çoksesli müzik alanında organize edilen çok sayıda sempozyum ve seminere de konuk konuşmacı olarak katıldı, çeşitli mecralarda Türkiye’nin kültürel sorunları ve çözümleri ile çok sesli müzik alanında yayınlanan makale ve bildirileri bulunuyor.



     http://www.ticaretgazetesi.com.tr sitesinden alınmıştır. - 28.09.2019, Cumartesi (Duygu Göksu)




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5788736
Online Ziyaretçi Sayısı:29
Bugünlük Ziyaret :709

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.