O Parçayı Asla Çaldırmam

Yılmaz, Cem

     Cezaevinde günde 18 saat dinlettiler artık benim oldu asla çaldırmam

     Adı Cem Yılmaz. Adaşı gibi komik değil, ama trajikomik bir öyküsü var... Bir şarkı düşünün ki 1,5 yıl boyunca her gün 18 saat dinlemek zorunda kalıyorsunuz. Çünkü cezaevindesiniz ve cezalarınızdan biri de bu şarkıyı dinlemek. Dayak yiyor, işkence görüyorsunuz, açlık grevi yapıyor hasta oluyorsunuz; fonda hep aynı şarkı bangır bangır çalıyor: “Türkiyem Türkiyem Cennetim...”

     “Bu nasıl cennet?” diye düşünmüş Cem Yılmaz. 12 Eylül döneminde işkence aracı olarak kullanılan bu şarkı, onu müzikten soğutmamış. Cezaevinden çıkıp yıllar sonra müzik yapımcısı olan ve şarkının haklarını 3 bin 500 liraya satın alan Cem Yılmaz şimdi şarkıyı hiçbir yerde yayınlatmadığı gibi yayınlayacaklara dava açmaya da hazır. Kendisine telefon açıp şarkısını savunan “Konserlerimde söylerim” diyen Müşerref Akay’a ise kızgın: “Metris Cezaevi’nde her gün dinlettiler. 1,5 sene Müşerref Akay’la yatıp kalktık. Bazen şarkı dilime takılıyor, gülüyorum ama sinirim de bozuluyor. Şarkının vatan sevgisiyle ilgisi yok. Kenan Evren’in sipariş ettiği bir şarkı. Sanatçılar Müşerref Akay gibi siyasi güçlerin kuyruğuna yapışmasın. 3 bin 500 liraya aldım, ama dünyaları verseler satmam.”

     - Cezaevine nasıl girdiniz?
     - “Bahçelievler Lisesi”nde okuyordum. 18 yaşındaydım. Kargaşa dönemiydi. Böyle bir dönemde “Dev-Sol” davasından gözaltına alındım. Tutuklu yargılanacaktım. Birkaç cezaevi dolaştım; en son “Sultanahmet Cezaevi”ne geldim. O dönemdeki koşullar iyiydi. Cezaevi yönetimiyle bir sorun yoktu.

     - O döneme kadar hiç işkence gördünüz mü?
     - O zamanlar işkenceyi “Gayrettepe Siyasi Şube”de yapıyorlardı. Cezaevinde baskı yoktu. Askerlerle sohbet, muhabbet vardı. Askerlere “tertip” derdik. Ta ki 12 Eylül askeri darbesi gelene kadar.

     - 12 Eylül’de ne yaşadınız?
     - 12 Eylül sabahı müthiş bir gürültüyle kapılar açıldı, yüzlerce askerin silah zoruyla, coplarla, sopalarla cezaevinin avlusuna getirildik. Dövüldük. “Bundan sonra emirlerimize uyacaksınız” dediler. Elbiselerimiz, ayakkabılarımız çıkartıldı. Don, gömlek kaldık. Yeşil renkte çok ince bir bezden elbiseler giydirildi. Saçlarımız sıfıra vuruldu. Artık askeri tutuklu olduğumuz, tek tip olacağımız söylendi. Biz tek tip yeşil elbiseleri yırtıp attık. Donlarımızla kaldık. Duruşmalara da donla gittik.

     - Bu arada “Türkiyem Şarkısı”nı dinletmeye başladılar mı?
     - “Sultanahmet Cezaevi”ndeyken yoktu. Sonra “Metris Cezaevi”ne nakil oldum.

     Müşerref Akay’ın şarkısını, işkence çığlıklarıyla uyandığım günlerde duydum

     - “Metris Cezaevi” ne durumdaydı?
     - Orası çok daha berbattı. Ama direnmeye karar verdik. Çünkü bu ülkeyi seviyorduk; aydın, onurlu namuslu insanlardık. İşkenceler başladı. Çok sıkı bir döneme girdiğimiz söylendi. Çığlık seslerini sabah akşam duymaya başladık. Müşerref Akay’ın şarkısıyla o günlerde tanıştım. Binlerce watt’lık kolonlarla anormal derecede yüksek bir sesle “Türkiyem Türkiyem Cennetim...” diyordu. Nasıl bir cennetse bu? Artık günün en az 17-18 saati Müşerref Akay’la yatıp kalkmaya başlamıştık.

     - Kaç defa, hangi aralıklarla?
     - Sabah akşam... Arada bir sıkılıyorlar, kendileri de iğreti oluyorlar, kapatıyorlar. Sabah 07.00’de başlıyorsa şarkı 02.00’ye, bazen 03.00’e kadar sürüyordu.

     - Hiç durmadan mı?
     - Evet, arada kapatıyorsa “Yaylalar Yaylalar” gibi askerde söylenen şarkıları çalıyorlardı. Sabah, öğle, akşam dayak yiyorduk coplarla, sopalarla... Tazyikli sularla saldırıyorlardı, ama bu arada fonda hep o şarkı vardı: “Türkiyem Türkiyem Cennetim...” Artık 1981 yılının başlarıydı, açlık grevi kararı aldık. Grev sırasında da “Türkiyem Şarkısı” devam etti.

     Cuntacıların sipariş şarkısıydı, açlık grevi yapıp kaldırılmasını istedik 

     - Açlık grevini bu şarkıya karşı da yaptınız diyebilir miyiz?
     - Tabii ki... “Türkiyem Şarkısı” 12 Eylül darbesinin bir parçası... Kenan Evren, cuntacılar tarafından sipariş edildi. Açlık grevine başlamamızda o şarkının da etkisi var. Çünkü o da işkencenin bir biçimiydi. Dayak yiyorsun, bayılıyorsun, ayılıyorsun geçiyor ama şarkıyı sürekli dinliyorsun, hiç durmuyor. Konuşamıyorduk, bir süre sonra şarkı yüzünden kafamız dağılıyordu. Açlık grevindeki taleplerden biri şarkının kaldırılmasıydı. Grev bittikten birkaç gün sonra şarkıyı kestiler.

     - Toplam ne kadar dinlemiş oldunuz?
     - 1,5 yıl... Şarkıyı açlık grevinden sonra kestiler. Ben de bir süre sonra tahliye oldum. Sonradan öğrendiğime göre o şarkıya bir klip çekmişler, Kenan Evren “Ben seyretmek istiyorum” diyor. Klipte de Akay Türk Bayrağı elbisesi giymiş ki “Türk Bayrağı Kanunu”na muhalefettir bu. Görüntüde İzmir’deki Tariş işçileri asker postalları altında... Müşerref Akay görüntüde “Türkiyem” diyor. Ne kadar tezat.

     Müzik şirketi kurup şarkının izini sürdüm, kimseye söylemeden, pazarlıkla aldım

     - Cezaevinden çıkınca neler yaşadınız?
     - Önce askere gittim, askerliğimi yaptım Antakya’da. Yargılanmam da devam etti tabii. Sonra zaman aşımından ben beraat ettim ama o dava hala “Üsküdar Ağır Ceza Mahkemesi”nde devam ediyor.

     - Çıkınca adapte olabildiniz mi? Şarkı sizi nasıl etkiledi?
     - Önce adapte olamadım. Yüksek sesten rahatsız oluyordum, ses duymak istemiyordum.

     - Dilinize takılıyor muydu?
     - Tabii takılmaz mı? Dalgınlıkla mırıldanıp sinir bozukluğuyla gülüyorum. Bazen hala oluyor bu... Aramızda esprileri olmuştur. 1993’te müzik yapımcılığına başladım. Aklımda hep müzik vardı. Bu ülke topraklarına değer katmış türküler, halk müziği, protest müzik, Türk sanat müziği repertuvarı oluşturdum. Bir şeyler de başardım. Bu arada kafamda sürekli “Türkiyem” parçası ve Müşerref Akay vardı. Yıllar geçti, bu şarkının kimde olduğunu araştırdım, öğrendim; “Bayşu Müzik”e aitti... “Paris Konserleri” diye bir albümü vardı, şarkı o albümdeydi. O albümle birlikte pazarlık yaptım, satın aldım. Tabii kimseye söylemedim böyle bir şeyi. 2 yıl bekledim basmadım, basmayacağım. Reklam olsun diye basabilirdim. Ama asla olmayacak.

     - Ne kadar ödeyip, satın aldınız?
     - 2007’de 3,5 milyara satın aldım. Bugünün 3 bin 500 lirası. Bütün hakları bende. “Türkiyem Şarkısı”nın da arasında olduğu “Paris Konserleri Albümü”nü benden başka hiç kimse basamaz. İznim ve onayım olmadan hiçbir yayın kuruluşu yayınlayamaz. Asla da izin vermeyeceğim. Eserler alın teriyle olur, birinin isteğiyle oluşmaz. İleride darbenin bir müzesi olursa, Türkiye’nin yüz karası çünkü bu, oraya hediye edeceğim. Ama bunun dışında kimseye satmam, vermem. Bu “12 Eylül”e karşı bir tavır. Sanatçılar güç odaklarına, iktidar odaklarının kuyruğuna yapışmasınlar. Tarih onları affetmez.

     “Türkiyem”i söylerse dava açarım sadece konserleri engelleyemem

     - Müşerref Akay ne dedi? Hiç yüz yüze geldiniz mi?
     - Konuştuk, ama yüz yüze gelmedik. Ben telif haklarını yapım şirketi “Bayşu”dan aldım, Akay’la bir ilgisi yoktu o sürecin. Önce eski eşi Mahmut Tezcan aradı: “Bunun sözleri bana ait, nasıl olur?” dedi. Ben de “Bu şarkı size ait olabilir, ama böyle böyle bir parça” deyince “Ben yapmadım ki sayın paşamlar...” derken “O sizin paşalarınızla aranızdaki sorun, benim paşalarla aramda bir şey yok” dedim. Bir şey demedi. Saygısızlık yapmadı. Sonra Müşerref Hanım aradı “Bu yaptığınız hoş olmadı. Benden izin almadılar” dedi. Ona da anlattım: “Benim problemim sizinle değil, ama siz neden o tarihlerde ya da hadi o zaman cesaret edemediniz, sonra neden vazgeçmediniz bu şarkıdan? Savundunuz, sahip çıktınız” dedim. Fazla konuşmadı, üzüldüğünü söyledi. 15 dakika sürdü konuşmamız. Sonra bir canlı yayına katıldı orada da üzgün olduğunu, kendisinden izin alınmadığını söyledi. “Konserlerde söylerim” diyor.

     - Konserlerde söyleyebilir mi?
     - O’nu engelleyemem. Peşine düşüp takip edemem. Şarkıyı değiştirip başka bir albüm de yapabilir. Ama yaparsa insanlar rahatsız olur. Çünkü bu şarkı çalarken işkence gören, canı yanan insanlar var bu ülkede. Yaptığım işkencecilere bir tavırdır. Anneme, babama, oğluma, orada işkence gören insanlara ve ailelerine karşı boyun borcumdu. Yine olsa yine yaparım. İstediği kadar söylesin ama tahmin etmiyorum. Kim dinleyecek zaten. 50 kişi belki dinler. Ama bendeki şarkının aynısını albüm yapıp söylerse, bir televizyon ya da radyo yayın yaparsa dava açarım. Parasını verdim, telif hakkını aldım.

     Üç kuruşluk bir şarkı ama böyle olacağını bilseler büyük para isterlerdi

     - 3 bin 500 lira önemli bir para değil sanki böyle bir şey için...
     - Değil değil... Bilseler, şu an olsa çok büyük para isterlerdi tabii... Ama ben satmam 

     - Çok astronomik paralar verseler yine de satmaz mısınız?
     - Hayır, asla... Para etmez, üç kuruşluk bir şarkı. Değerli değil ama trilyonlar, dünyalar verseler satmam.

     - Nasıl tepkiler aldınız?
     - O kadar çok arayan, teşekkür eden var ki... Avustralya’dan bile aradılar; Türkiye’nin her yerinden, İsveç’ten... Bir ressam benim resmimi yapmış. Siyasi görüşümün bağdaşmadığı yazarlar takdir etti. Çünkü bu şarkıda ne sanat var ne vatan sevgisi. Şarkıda düşmanlardan söz ediyor, yahu niye düşman yaratmaya çalışıyorsunuz. Düşman savaş varken olur. Kendi saltanatını devam ettirmek için kendi içinde düşman yaratıyorsun. Çok güzel türkülerimiz var. Şirketimin adı “Anadolu”, ben de seviyorum ülkemi.

     “Türkiyem Şarkısı”nın ilk bölümü

     Kahraman ırkıma sızmış ihanet
     Bütün yüreklerde acı ve nefret
     Düşmanlarım mert değil
     Hepsi de namert
     Türk’e Türk’ten
     Başka yoktur dost nimet
     Ata’nın verdiği ilkelerle coşalım
     O’nun gösterdiği hedeflere koşalım
     Türkiyem Türkiyem cennetim
     Benim eşsiz milletim

     Vatan Gazetesi – Pazar Eki, 27.09.2009




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5782744
Online Ziyaretçi Sayısı:21
Bugünlük Ziyaret :366

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.