17.08.2017 / Alman Orkestrası 20 Yıl Sonra İlk Kez Sınav Açtı, Kazanan Türk Müzisyen Oldu

Aldemir, Atilla


     Keman ve viyola sanatçısı Atilla Aldemir Almanya’nın en eski radyo orkestrası olan “Leipzig MDR Senfoni”nin son yirmi yıl içinde açtığı ilk sınavı kazanarak orkestranın viyola birinci grup şefi oldu. Alman orkestralarındaki kural gereği orkestra üyeleriyle belli bir süre oryantasyon dönemi geçirecek olan Aldemir’le Leipzig’de yaptığım sohbette başarılı sanatçımızın duygu ve düşüncelerini öğrenmek istedim.



     - Viyola Birinci Grup Şefi görevine seçildiğin “Leipzig MDR Senfoni Orkestrası”ndan bahsedebilir misin?
     - “Mitteldeutscher Rundfunk Orchester” (MDR) 1923 yılında kurulmuş, Almanya’nın en eski radyo orkestrası. Aynı zamanda dünyanın en eski radyo orkestralarından biri. Duvarın yıkılmasından sonra 1992 yılında Leipzig’deki radyo filarmoni orkestrasıyla birleştirilince hayli kalabalık bir kadroya sahip olmuş. Örneğin beş korno yeterliyken “MDR” dokuz kornoya sahip olmuş. İnternet sitelerinde bile orkestrada dokuz korno olduğunu ve bunun başka hiçbir orkestrada olmadığını belirtmişler. Neredeyse tüm gruplar fazladan 3-4 müzisyene sahip. Bu yüzden orkestra yaklaşık 20 yıldır kadro sınavı açmamış. Benim kadro aldığım sınav yıllar sonra açılan ilk sınavdı ve oldukça da önemliydi, çünkü birinci grup şefliği rahlesi için açılmıştı. Ben o sırada Berlin’deki “Konzerthaus Orkestrası”nda ikinci grup şefiydim. Sınavı kazandıktan sonra “20 yıl aramıza kimseyi almadıktan sonra gidip bir Türk’ü aldık” dediler. Onlar için de enteresan bir durumdu. “MDR Senfoni”, “Leipzig Gewandhaus”a kafa tutan bir orkestra. Bana kalırsa, 2-3 yıla kadar emekli olacak olan yaklaşık 10 kişinin de ayrılmasından sonra bu orkestra “Gewandhaus” seviyesine ulaşacak. Onlar gittikten sonra “MDR” de eski performansına dönecek bence. “Gewandhaus” uzun süre “MDR”den hayli çekinmiş.



     - Neden sence?
     - “MDR”yi Fabio Luisi gibi büyük şeflerin yönettiği dönemler olmuş. “New York Metropolitan”da verdikleri konserlerin kritiklerini okumuştum. “MDR”nin bu anlamda bir ağırlığı var. Üç ayrı eyaletin orkestrası ve aynı zamanda Almanya’nın en eski radyo orkestrası olması önemli. Orkestranın şimdiki şefi Kristjan Järvi, Mahler’in senfonileriyle “Gewandhaus”la yarışa girmektense, çağdaş müzik alanına eğilerek topluluğa yeni bir soluk getirmeye çalışıyor.



     - Yani Jarvi orkestraya özgün bir kişilik kazandırmaya çalışıyor diyorsun, öyle mi?
     - Evet, öyle ve bunu başarmışlar da bence. Järvi çok etkileyici bir şef. Sırf O’nu izlemeye gelenler bile var. Järvi orkestranın başına geçtikten sonra dinleyici sayısında ciddi ölçüde artış olmuş.


 

     - Jarvi’nin sana olan ilgi ve sevgisini de birlikte izlediğimiz konserden sonra kulise gittiğimizde gözlemleme imkanı buldum. Senin geleceğe dair düşlerin neler peki?
     - Almanya’da konserler vermeyi sürdürüyorum. İki gün önce “Weimar Üniversitesi”nin rektörüyle -ki kendisi aynı zamanda iyi bir piyanist- bir konser verdim. Aslında öğretmenlik de yapmak istiyorum burada. Öğretmenlik sevdiğim ve hep yapmak istediğim bir işti. Hatta geçmişte “Anadolu Efes Müzik Akademisi” diye bir projeye girişmiştik ama sponsorumuz alkollü içki üreticisi olduğu için proje yarım kaldı. Farklı bir yoldan canlandırma niyetim var. Münih’te yeni bir menajerlik anlaşması imzaladım ve yeni menajerimin de desteklediği farklı bir yol çizmek istiyorum. Almanya’da orkestrada çalan biri solist olmaktan ziyade orkestra müzisyeni olarak görülüyor. Ben bu algıyı yıkmak istiyorum. İsminin ya orkestracı ya da solist olarak ille de net ve kesin ifadelerle anılmasına bence gerek yok. 35 yaşıma kadar hep solist olarak çaldım, son 5 yıldır orkestrada çalıyorum. Artık orkestra tecrübem de var.



     - Seni zaten mücadeleci kimliğinle tanıyoruz. Anlaşılan kendine yeni bir mücadele alanı seçmişsin.
     - Evet. Almanya’da böyle bir önyargı var ve ben bu önyargıyı iki alandaki etkinliklerimle kırmak istiyorum. Bir de özellikle viyolada çok iyi seviyede viyolacı göremiyorum. Öne çıkan isimler yok değil ama ben hiçbirinden bir Yuri Bashmet lezzeti alamıyorum.



     - Son yıllarda viyola kariyerine daha fazla eğildiğini görüyorum.
     - Dvorak’ın “Çello Konçertosu”nu viyolayla “Bilkent”le çaldım. “Youtube”ta izlenebilir bu konser. Yeni yeni yollara girdim. Çalabilsem viola da gamba bile alırdım elime. Benim için önemli olan, sahnede kaliteli müzik yapmak. Kemanımı rafa kaldırmadım. Daha geçenlerde “Süreyya”da çaldım. Vengerov veya Rachlin gibi ben de hem kemancı hem de viyolacıyım. Benim dezavantajım şuydu: 18 yaşımda Brüksel’de birinci olmadım. 18-20’li yaşlar kritiktir. Çok erken bir yaşta piyasaya çıkmaz ve 10 yıl içinde adını duyurmazsan birkaç yıl içinde unutulursun. Maalesef 25-30 yaşından sonra kazanılan birincilikler çok uzun süre hatırlanmanızı sağlamıyor. Ben de dezavantajımı avantaja çevirmek istiyorum. Gençken keşfedilmediysem de şimdi ulaştığım ustalığımla kendimi ispatlamalıyım diye düşünüyorum.



     http://www.andante.com.tr sitesinden alınmıştır. - 17.08.2017, Perşembe (Söyleşi: Serhan Bali)




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5765434
Online Ziyaretçi Sayısı:10
Bugünlük Ziyaret :591

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.