Saim Gözek - Annemin Bakışları

(*) - Bak, radyodaki şarkıyı duyuyor musun?
(**) Anneli yıllarının şarkısı bu.
(***) 18 yaşının şarkısı.
(****) O şarkı benim 18 yaşım ve anneli yıllarım.
(*****) yağmurlu günlerde Yunus Emre ilahileri
(******) okurken yanaklarından süzülen yaş.
(*******) çınar dallarında serçeleri dinlerdik
(********) Kuş sesleriyle uyandık gündoğumlarında.
(*********) Yunus Emre ilahileri okur, sessizce ağlardı.
(**********) Annemin söylediği türküler
(***********) okuduğu ilahiler gönül zenginliğimizdi.
(************) İçimizi yıkayan paha biçilmez anne sesiydi.
(*************) Ne zaman Yunus Emre'den ilahiler söylese
(**************) sessizce yanına sokulur dinlerdim.
(***************) Ezberlediğim ilahilerde eşlik ederdim.
(****************) ilahi söylemeyi sürdürürdü.
(*****************) Türkülerimizi güzelleştiren


- Bak, radyodaki şarkıyı duyuyor musun?
Anneli yıllarının şarkısı bu.
18 yaşının şarkısı.

Nasıl hüzünle geçiyor 18 yaşın, görüyor musun?
- Durun, kapatmayın radyoyu.
O şarkı benim 18 yaşım ve anneli yıllarım.]


Defne kokardı gözleri
hayıt çiçeği kokardı
sevgiyle bakınca bize.
İçerdi gözleriyle bütün gülüşlerimizi
sesinin sevinci kanatlanırdı.
Hüzün deyse yüzümüze acıyla titrerdi içi.
Kaygıyla bakarsa
anlardık ki anlamıştır acı çektiğimizi
ne kadar saklasak da.


Tütün işçisiydi.
Yedi çocuğunu da
tarla kokularıyla büyüttü.
Tütün çiçeğine düşen bir damla suydu
yağmurlu günlerde Yunus Emre ilahileri
okurken yanaklarından süzülen yaş.


Anılarımda güneş yanığı kokusu otlar...
Gün doğmadan giderdik tütün tarlasına
yorgun yürürdük tozlu yolları.


Menderes Ovası'nda
çınar dallarında serçeleri dinlerdik
akşam serinliğinde.
Tarla kuşları yıkanırdı yaz yağmurlarında.
Saçlarımıza sinerdi toprak kokusu.


Tütün kırdık ayışığında
saz çardakta uyuduk.
Kuş sesleriyle uyandık gündoğumlarında.
Kenger sakızı kokardı
kıraç tepelerdeki tarlalar.


Çocuktuk.
Tütün kokardı, kenger sakızı kokardı
annemin yanağımıza deyen dudakları
hayıt kokardı...
"Hayıt kokusu anne kokusudur" derdi.
Bunun içindir belki çok sevişim hayıt kokusunu.


Kış geceleri üşüyen çocuklardık
koynunda saklardı bizi.
Isıtmadan ellerimizi, ayaklarımızı
kalkıp gitmezdi yatağına.
Üşüyen yanaklarımızı
sobada ısıttığı ellerinin arasına alıp okşadığında
duyduğumuz o güven verici sıcaklık
Sobanın, yanaklarımıza aktarılmış ısısı mı
Değil...


Yanaklarımızı al al edip oradan saçlarımıza
kollarımıza, çocuk yüreğimize ılık ılık akan
bizi ürpertip alev alev yakan
o güzelim ellerin sıcaklığı sevgiden,
iç dünyasındaki sevgi sıcaklığından kopup gelirdi.


Çocukken hastalandığımızda
başucumuzdan sabaha kadar ayrılmaz
Yunus Emre ilahileri okur, sessizce ağlardı.
Annemin söylediği türküler
okuduğu ilahiler gönül zenginliğimizdi.
İçimizi yıkayan paha biçilmez anne sesiydi.


Baharda yeni doğmuş kuzuları gösterirdi
çimenlikte oynaşan.
"Gel bak" derdi,
"Baharda yeni doğmuş kuzuları görmek
hayatı hep sevinçli kılar.
Yeni çiçek açmış ağacı
ilk patlayan tomurcuğu
ilk çağlaya durmuş çiçeği de...
Hayatın coşkusu onlarda saklıdır..."


Hıdrellez sabahları yeşil yapraklar
Fesleğenler, pelinler, hanımelleri
gül yapraklarıyla bezenmiş yastıklarda
bahar kokularıyla uyanırdık
saçlarımız çiçekler içinde...
Karanfil mi
Fesleğen mi
Hayıt mı
Defne mi...
Neydi o koku iliklerimize kadar işlemiş...


Hayatımız hep böyle güzel olsun diye
gündoğumlarında kalkıp
anne kokusu sinmiş bahçeden toplar
başucumuza koyardı
sevgiyle büyüttüğü çiçekleri.
Kundaklarımıza salkım çiçeği takarmış annem,
seveni çok olsun diye çocuklarının...


Bakardım annemin gözlerine
dönüştürürdü acıyı sevince.
Ağlarken bile gülümseyen gözbebekleri
sevmenin tadı ve gururuyla pırıldar.
Çocukluğumdan anımsıyorum...
Komşu ya da akraba düğünlerine giderken,
küçük kardeşimle ben evde ya ablaya
ya babaanneye bırakılırdık.
Nişan ya da düğün yerinde
dağıtılan şekerlerden,
utanır fazla alamazdı.
Bizim o şekerleri seveceğimizi bilirdi.
Gece döndüklerinde uyandırırdı bizi.
Eve gelinceye kadar
damağında sakladığı şekerleri
yavru serçeyi besler gibi
ağzımıza bırakırdı.
Tatlar içinde dalardık uykuya.
Ne zaman Yunus Emre'den ilahiler söylese
sessizce yanına sokulur dinlerdim.


Ezberlediğim ilahilerde eşlik ederdim.
Yüzü gülerdi.
Yüzüme bakar, gülümser
gözyaşları tıpır tıpır akarken
ilahi söylemeyi sürdürürdü.


Bahçesindeki bütün çiçeklerde,
ağaçlarda ikimizin emeği vardır.
En çok ikimiz, çocuğumuzmuş gibi sever
bakardık onlara.
Her telefon edişimde,
her konuşmamızda sesinin sevinci kanatlanırdı.
"Güzel gözlerinden öptüm oğlum" dedikten sonra
sesli sesli öpmesi o kadar canlı olurdu ki...
Sanki telefon tellerinden çıkıp
gerçekten yanaklarımdan öpüyormuş gibi.


Yolculuklara çıkışımda
su dökmeyecek artık arkamdan.
"Su gibi git, su gibi gel oğlum" demeyecek.
Sokağın sonunda kayboluncaya dek,
evin bahçesinden el sallamayacak.
Daha o anda özlemiş mahzun
gözlerle bakmayacak.


Annelik
sabah çiyi tazeliğinde
sımsıcaklığındadır hayatın.
Kuşlar ellerinden yer ekmek kırıklarını
avuçlarından su içer.
Çınlar durur kulaklarında
yeni doğmuş bebek ağlamaları.
Bir serçe yavrusunu besler
bir tay doğar hayata.


Annelerin en güzel yanıdır yüzündeki pırıltı.
Çocuğuyla yanyana yürürken
göz göze, diz dize dururken gelip yerleşen.
Annelik duygusu böyle bir şey herhalde.
Binlerce, onbinlerce görüntü anlatamaz.


Annelerdir hayatımızı güzelleştiren.
Türkülerimizi güzelleştiren.
Şiirlerimizi, sevgilerimizi güzelleştiren.
Bakışlarındaki pırıltı annelik pırıltısıdır.
Gözlerimizdeki sevgi pırıltısını
annelerimizden almışızdır mutlaka.
Gözlerimizden öperken parlatmışlardır bakışlarımızı...


Şimdi, sevinçlerimizin kapısı Meriç Sokağı'nda
evimizin avlusu ıssız... Kimsesiz... Annesiz...


Tire'de, defnelerin, yeşilin ve kokunun içinde
yatıyor Yunus Emre gülü,
acıların sevinçleri yenemediği...


Aklımda annemin defne kokan gözleri...


Ağız dolusu gülüşleri
çınlar durur anıların ortasında.
Çınlar, gözbebeklerindeki coşkulu sevinç.
Ağlarken bile gülümseyen gözleri
defnelerin içinde solup gidiyor şimdi.


Hoşçakal anne... İçimde çocukluğum acıyor...
"İnan hiç kızmayacağız sana
bırakıp gittiğin için bizi.
Şükür ki girdin yaşamımıza."


Gözlerindeki defne kokulu bakışları
hiç unutmayacağız.
Yüzümüzü okşayan ellerinden
yüreğimize akan sıcaklığı da...


Doğduğumuz o kasabada,
geniş avlulu o taş evde,
tütün tarlalarında kaldı
çınlayan gülüşlerimiz
çocukluğumuz
ve gözyaşlarımız...


Anne Hoşçakal...

7 Mayıs 2004




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5803873
Online Ziyaretçi Sayısı:37
Bugünlük Ziyaret :1104

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.